Bu makale thegrayzone.com editörü gazeteci Max Blumenthal’ın 25 Temmuz 2020’de uluslararası “Yeni Soğuk Savaşı Reddetmek” sempozyumunda yaptığı konuşmanın çevirisidir. (yazının başlığı, yazının içeriğine uygun olarak değiştirilmiştir)
Amerikan medya ortamında çalışan profesyonel bir medya mensubu olarak, Amerikan medyasının bu yeni Soğuk Savaş'ın desteklenmesindeki rolünden bahsetmek istiyorum. Özellikle, Amerikan kurumsal medyasının ve Ulusal Güvenlik Ajansının medyanın olayı hikâye etme-anlatım tekniklerini etkilemek için yaptıklarına odaklanmak istiyorum.
Çin'in herhangi bir bariz provokasyonu olmadığı veya en azından ABD'yi kışkırtacak herhangi bir olayda parmağı olmadığı halde, ABD hükümetinin Houston'daki Çin Konsolosluğu'nu zorla kapatması özellikle ironiktir. Neo-muhafazakarların sevgilisi, Kongre’deki Çin karşıtı koalisyonun fiili başkanı Senatör Marco Rubio, Houston'daki Çin konsolosluğunun kapatılmasını “konsolosluğunun casusluk üssü olduğu” gerekçesiyle savundu. ABD hükümetinin Huawei ve TikTok gibi Çinli şirketlere karşı önlem almasının nedeni de budur. Bunun ironik olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünmemin nedeni sadece senatörün bu açıklaması için kanıt bulunmaması değil, aynı zamanda, Hong Kong Ulusal Güvenlik Yasası'nın kabulünden bu yana ABD ve Hong Kong protestoları arasındaki gizli anlaşmanın açık bir gerçek olması…
Haberlere göre, Radio Free Asia ve Voice of America'nın denetiminden sorumlu önemli bir ajans olan ABD Uluslararası Medya Ajansı, Hong Kong'daki protestolara 2 milyon ABD doları bağışladı. Bunun yanı sıra lojistik ve güvenli iletişim ekipmanı sağladı. Bildiğimiz gibi bunlar tamamen barışçıl protestolar değil. Hong Kong'daki gösteriler "barışçıl toplantılar" ise, son zamanlarda Portland'da olanlar pasifist bir körlemesine buluşma toplantısına benziyor.
ABD medya kuruluşu, Çin topraklarını istikrarsızlaştırmak için 2 milyon ABD doları harcadı! Xinhua Haber Ajansı veya Çin Uluslararası Televizyon İstasyonu (CGTN) gibi Çin resmi medyası Portland'daki ABD’li protestoculara iletişim ekipmanı sağlasa ve onlara doğrudan para yardımı yapsa, ABD'nin tepkisi ne olurdu hayal edebiliyor musunuz? Bu, ABD ile Çin arasında on yıllardır görülen en büyük karşı karşıya gelmeyi tetikleyecek. Şu anda ABD’nin Hong Kong'da yaptığı tam da budur.
Son zamanlarda, tabandan yükselen protestolara liderlik ettiğine inanılan Luo Guancong ve Huang Zhifeng gibi protesto liderlerinin Londra ve Washington'da Çin karşıtı lobiyle birlikte yumruklarını kaldırdıklarına ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile sıkça görüştüklerine tanık olduk.
Thegrayzone.com web sitemizin yaptığı şey, bu protestolar patlak verdiğinde ABD hükümeti ile protesto liderleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Yıllardır üzerinde çalıştığımız şey tam olarak bu: ABD ile bazı ülkelerdeki rejim değişikliği isteyen muhalefet arasındaki mikro-sosyal ve politik ilişkiyi araştırmak.
Ajit Singh, düzenlediğimiz bu “Çin'e karşı yeni Soğuk Savaş semineri”ne önemli katkıda bulundu ve seminerin düzenlenmesine yardım etti. Ajit, ABD ulusal ajanslarının ve kurumsal medyanın Çin'e karşı yeni Soğuk Savaş'ı destekleyen düşmanlığı hakkında bize birçok önemli haber sağladı.
Bir muhabir olarak, ABD hükümetinin Çin'in dünya medyasında yer almasını (tabi ki kötü anlamda, Kamuran Kızlak) nasıl teşvik ettiğine ilişkin araştırmam 2018'de Capitol Hill'e yaptığım bir gezi sırasında başladı. Orada, mevcut Temsilciler Meclisi Çoğunluk Lideri Nancy Pelosi de dâhil olmak üzere Kongre'deki her iki partinin liderleri, Kuzey Koreli muhaliflerin tanıtımına katıldı. Bu “muhaliflerin” çoğu Kuzey Kore hakkında Amerikan medyası için haber yapanlardı. Verdikleri haberlerde adı geçen "kaynaklar"ın kim olduğuna gelince, Güney Kore istihbarat teşkilatı Kuzey Kore'nin "kötülüklerini" ifşa eden korkunç ifadeleri için onlara büyük meblağlar ödemişti. Bu etkinliğin sponsorluğunu, Reagan yönetiminin CIA başkanı William Casey’in kurduğu ve ABD hükümeti tarafından finanse edilen bir rejim değişikliği örgütü olan Ulusal Demokrasi Vakfı üstlenmişti.
O toplantıda, Dünya Uygur Konseyi başkanı Omar Kanat adında birisiyle tanıştım. Törenin sonunda medyanın bu kişinin çevresini sardığını fark ettim ve onun kim olduğunu öğrenmek istedim. ABD hükümeti tarafından finanse edilen sağcı bir anti-komünist lobi grubunun başı olduğunu öğrendim. Bu örgüt "Küba Amerikan Ulusal Vakfı" na ve Venezüellalı Juan Guaido ve müttefikleri tarafından Washington'da kurulan örgüte çok benziyor. Çeşitli ülkelerde ABD politikalarını uygulamak, siyasi baskı oluşturmak ve rejim değişikliği yapmakla görevliler. Amerikan medyasına bilgi sağlarlar; fakat bu medya hiçbir zaman ABD hükümetinin bunları finanse ettiğinden bahsetmez.
Omar Kanat'a yaklaştım ve ona o sırada ana akım medyada dolaşan çok yaygın bir ifadeyi yani Çin'in Sincan bölgesindeki toplama kamplarında milyonlarca Uygur tutuklunun bulunduğuna dair o kesin açıklamayı hatırlattım ve “Bu şaşırtıcı rakamların kaynağı nedir?” diye sordum. Bana kaynaklardan birinin Dünya Uygur Konseyi (DUK) olduğunu söyledi. Tabii ki, DUK, ABD hükümeti tarafından finanse ediliyor ve Amerikan medyasına bu tür birçok sözde “tanıklık” ve "kaynak" sağladı.
Kaynaklarının ne kadar güvenilir olduğunu sordum. Kanat, "Kaynağımız Batı medyası ve bazı tanıklıklar" dedi. ABD medyası ve ABD hükümeti tarafından finanse edilen muhalifler arasında İnternet üzerinden yapılan geri bildirimleri anlattı. Bu muhalifler Çin'i Nazi Almanya’sının reenkarnasyonu olarak tasvir ediyor. Omar Kanat’ın bu son derece kuşkulu ifadesi, ABD Kongresi tarafından Uygur İnsan Hakları Politikası Yasasını geçirmek ve Sincan Politikaları Vakfı tarafından ABD hükümetine bir yaptırım listesi sağlamak için kullanıldı
Ajit Singh, Sincan toplama kamplarında milyonlarca Uygur'un gözaltına alınmasıyla ilgili haber kaynakları hakkında daha derinlemesine bir araştırma yaptı ve iki ana veri kaynağı buldu. İlki Zheng Guoen (Adrian Zenz) adlı kişidir. Bu kişi Mike Pompeo gibi düşünüyor ve Çin, Çin siyaseti ve toplumu hakkındaki uzmanlığı da ancak Pompeo kadar. Koch kardeşler ve Kansas Evanjeliklerine bir kukla olarak uzun zaman hizmet etti.
Zheng Guoen, 2010 yılında "Worthy to Escape: Why All Believers Will Not Be Raptured Before the Tribulation " başlıklı kitabında kendini anlattı. Hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Zheng Guoen bir Çin uzmanı değil bir Evanjelik sağcı fanatik. Çin Komünist Partisi karşıtı vaaz vermek için "Tanrı tarafından yönlendirildiğini" iddia ediyor -Çin Komünist Partisinin iblis bir varlık olduğuna inanıyor. Zheng Guoen kitabında, asi çocukların "kırbaçlanması" veya bedensel cezalar uygulanması çağrısında bulunuyor ve farklılığı ve eşcinselliği şeytani entrikalar olarak tasvir ediyor. Halen "Komünist Kurbanları Anma Vakfı" adlı bir araştırmacıdır. Bununla birlikte, Zheng Guoen, Amerikan medyası tarafından Şincan konusunda yetkin bir "araştırmacı" olarak adlandırılıyor. Ajit'in Thegrayzone.com raporumuzda ortaya koyduğu gibi, Zenz'in anlattıkları doğrulanması mümkün olmayan-izole tanıklıklara ve seçici verilere dayanıyor ve bu yöntem test edilebilir yöntem değildir.
"Milyonlarca Uygur mülteci kamplarında gözaltında tutuluyor" şeklindeki kışkırtıcı ifadenin bir diğer kaynağı da "Çin İnsan Hakları Savunucuları" adlı bir STK. Bu kuruluş da ABD hükümeti tarafından finanse edilmektedir. Aslında, genel merkezi Washington DC'de, İnsan Hakları İzleme Örgütü ile aynı ofiste. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin'in Sincan ile ilgili politikaları üzerine araştırma raporu hazırlamak için "Çin İnsan Hakları Savunucuları" kaynaklarına güveniyor. Ajit'in ortaya koyduğu gibi, "Çinli İnsan Hakları Savunucuları", Sincan'dan toplam sekiz Uygur'un ifadesine dayanıyor. Toplama kamplarında tutulduğunu ileri sürdükleri Uygurların toplam sayısını (250 bin ila 1 milyon arasında olduğunu iddia ediyorlar) bu sekiz kişinin yaşadığı köylerin toplam nüfusunu esas alarak çıkardı. Sözde "İnsan Hakları Savunucuları"nın sağladığı tanıklıklar saçmalıklarla doludur ve gerçek Sincan’ı tanımlamaktan çok uzaktır.
Buradaki sorun, bu ifadeyi doğrulamak için daha fazla kanıta ihtiyacınız olmasıdır. Bu kaynaklara dayanarak haber yapan Amerikan medyasına baktığınızda, "Dünya Refah Konseyi", Zheng Guoen veya "Çin insan hakları savunucuları"ndan söz etmediğini ve bu örgütlerin geçmişi ve siyasi gündemlerinden bahsetmediğini görürsünüz. ABD hükümetinin bu organizasyonları kolladığını ve maksimum fon sağladığını söylememe gerek bile yok.
Aynı şey, bu yıl Çin'in Sincan'da "zorunlu çalışma kampları" kurduğuna dair çıkan haberler için de geçerli. Bu haberler, Çin hükümetinin attığı adımlara bağlı olarak Kongre tarafından yayınlandı. Ajit'in "Thegrayzone.com" için bildirdiği gibi, bu provokatif anlatının kaynağı bir kez daha ABD Ulusal Güvenlik Ajansı ile yakından bağlantılı iki kaynaktır. İlki, ABD Dışişleri Bakanlığı, İngiltere Dışişleri Bakanlığı ve Mühimmat Endüstrisi tarafından finanse edilen Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü'dür. Bir diğer kaynak, Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’dir. Bu merkezin finansman kaynağı da - Mühimmat Endüstrisi, ABD Dışişleri Bakanlığı ve diğer yabancı hükümetler- Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü ile tamamen aynıdır.
Yeni Soğuk Savaş'a destek sağlayan düşmanca anlatı, yalnızca Amerikan toplumundaki militaristlere ve sağcı unsurlara fayda sağlayacak olsa da, bu anlatı insani duyguları harekete geçiren bir dil aracılığıyla orta sınıftan liberal entelektüellere de başarıyla pazarlandı. Bu nedenle, "Jacobin" ve "Democracy Now" gibi sol medya kuruluşlarının (ve daha önce tartıştığım, ABD hükümetinin sözcüsü olmaya istekli "The Nation") okuyucuları arasında histerik Çin karşıtı ve anti-komünist duygunun ortaya çıktığını gördük. Şincan hakkındaki bu haberler, liberal sol medyada kesinlikle sorgulanamaz. Bu haberleri sorgulamak bir görünmez kırmızı çizgiyi geçmek anlamına gelir. Amerikalı bir muhabir, bir haber yazarken gerçeğe ulaşmak ve uluslararası işbirliği aramak adına sorular yöneltse bile, bu onun ana akım Amerikan medyasında kendine yer edinmesini zorlaştıracaktır.
Vijay Prashad'ın daha önce söylediği gibi, ABD'nin Çin'e karşı başlattığı bir hibrit savaşa tanık oluyoruz. Bu stratejinin bir kısmı, gazetecilerin ön safta savaşan propaganda askerlerine dönüştürüldüğü bilgi savaşını içeriyor. Dizüstü bilgisayar klavyelerinde, Ulusal Güvenlik Ajansı'nın gizli elleri geziniyor.
Bu yılın Kasım
ayında yapılacak seçimlerde, siyasi rüzgâr Demokratları Beyaz Saray'a sürüklese
bile, yeni Soğuk Savaş'ın düşmanca anlatısı hala bize eşlik ediyor olacak. Bu
nedenle, görevimiz halka eksik olan arka planı ve gerçekleri sunmak ve başka
bir alternatif medya yaratmaktır.