30 Aralık 2018 tarihli BirGün Gazetesinde yayınlanmıştır
İlk karşılaştığımda,
tren istasyonu önündeki üst geçitte Hong Kong (HK) halkına evlilik kurumu ve
boşanmalar üzerine nutuk çekiyordu. “Kadınlar iş hayatına katıldıkları için aile
birliği bozulmuş ve boşanmalar artmıştı. İş hayatında erkeklerle yarışan,
yarıştırılan kadınlar artık çocuk doğurma, çocuk bakma, deniz ürünleri pişirme
görevlerinden uzaklaşmıştı. Otuz yaşını geçmiş ama çalıştığı için evlenmek
istemeyen çok sayıda kadın vardı. Erkekler evlenecek kadın bulabilmek için
Çin’e hatta Vietnam’a gidiyorlardı…” Sonraki beş yıl boyunca, gıda sorunundan bina
yüksekliğine kadar birçok konuda nutuk attığına tanık oldum. Sadece çok az
insanın düşünebileceği önemli konulardaki görüşlerini ahaliye sebil niyetine
sunmaktan veya kuşyemi gibi serpiştirmekten büyük gurur duyuyor ve böylece
önemli biri olduğuna dair inancı daha da pekişiyordu.
Konuşmasını büyük
bir ciddiyetle sürdürüyor, bir nevi ilahi kudret yüklü olduğuna ve her işiteni
büyülediğine inandığı o sesini duydukça adeta aşka geliyor ve coşuyordu. Aslında,
daha çok hiddetli bir ses tonuyla ve dilin canına okuduğu yanlış vurgularıyla sağa
sola zart-zurt ediyordu. Sözlerinde mantıksal tutarlılık aramak boşunaydı. Çoğu
zaman birbiriyle çelişen kalın kalın cümlelerle büyük laflar ettiğine
inanıyordu. Oysa çoğunlukla ya basmakalıp konuşuyor veya düpedüz saçmalıyordu. Bir
defasında “HK Genel Yöneticiliği seçimlerinde aday olmalısınız” demiştim.
Hoşuna gitmiş olmalı ki beni selamlamıştı.
Soru sorulmasından
hoşlanmıyordu. Arada bir (takılmak için) bir şey soran olduğunda, her
tarafından akan o kaba sabalıkla ya paylayıp susturmaya çalışıyordu ya da “Anlatıyorum,
dinle öğren” diye ayar veriyordu.
“Şemsiye Devrimi”
günlerinde (26 Eylül 2014’te başladı) protestoların yükseldiği günlerden
birinde o da konuya dâhil oldu; ama yanlış yerden. Kendi daimi miting meydanında
“Şemsiye Devrimi Hareketi”nin Çin’in kışkırtması ve hareket liderlerinin de
“Emperyalist Çin’in ajanları” olduğunu söyledi. Saçmalamanın bu kadarı o sakin
ve saygılı HK’luları bile çileden çıkardı. Tartaklandı ve hakarete uğradı. Düştüğü
yerde öylece bıraktılar. Toparlanmasına yardım eden kimse çıkmadı. O çürük aklıyla,
bir çürük adamın saygınlığa halel getiremeyeceğini, saygınlığın bahşedilen veya
lütfedilen değil emek vererek, hak ederek kazanılan en güçlü dokunulmazlık
olduğunu uzun yaşamında öğrenememişti.
Bir daha nutuk
çektiğini görmedim. Saldırdığı insanların saygınlığı onu çarpmış ve ne kadar
değersiz ve önemsiz biri olduğu acı gerçeğiyle yüzleştirmişti. Saygınlığa
saldıran kişinin insanların gözünde çöpe dönüştüğünü o yaşında yaşayarak
görmüştü. Kendisine HK halkını irşat etme vazifesi ihdas etmiş “özel
yaratılmışlardan” olan bu zat HK’lulara büyük bir ceza kesti ve onları irşat
etmekten vazgeçti. Ahaliyi kaderine terk etti. HK halkını bilmem ama ben
yokluğunu hissettim. Memlekette bu zatla aşağı yukarı aynı frekanstan
konuşanları izlemediğim için o “eksikliği” bu “önemli adam”ın vaazlarıyla
gideriyordum. Yine de, onun yokluğunu telafi etmek için memlekettekileri
dinleme zulmüne katlanmadım. Yani o kadar da değil…
Geçenlerde gözüme
çarpan bir haber “Kimsenin takmadığı ‘önemli adam’ artık yok” diyordu.
Gazetenin haber görseli tam da onun tutarsız aklını yansıtıyordu: Bir
konuşmasında “Bir gün bile ter dökerek para kazanmamış asalak dilenciler” diye
sataştığı rahiplerden biri cenazesi yakılırken başında dua ediyordu…
Benim HK Genel
Yöneticisi adayımdı. Beklenmedik bir kayıp oldu. Acım büyük…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder