26 Ekim 2018 Cuma

Bilime yatırım: Made in China 2025

24 Ekim 2018 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır


2015’te açıklanan ve 2025’e kadar Çin ekonomisinin teknolojik dönüşümünü amaçlayan (ve bu günlerde giderek hızlanması beklenen) programın kısa adı “Made in China 2025”. Plan, Çin’i robotik, bilgi teknolojileri, havacılık, denizcilik, modern demiryolu, elektrik, tarım ekipmanları, sürücüsüz ve yeni enerji otomobilleri, yeni materyaller, biyofarma ve gelişmiş medikal ürünler gibi on sektöre yön veren ileri teknoloji güç merkezine dönüştürmeyi hedefliyor. Bu kritik sektörlerde küresel pazara hâkim bir “üretici süper güç” olmayı amaçlıyor. Seçilen bu 10 alanda Çin’in kendi ürettiği teknolojinin yüzde 70’e yükselmesi ve ileri teknolojinin kullandığı temel öğeler açısından Çin’in kendine yeterli hale gelmesi en önemli hedef sayılır. Dönüşüm programı biraz Almanya’nın “Endüstri 4.0” planını çağrıştırsa bile, o kadar geniş kapsamlı değil (Fakat ÇKP aklını biraz tanıyorsam, “Endüstri 4.0”ı da geride bırakma çalışmasını başlatmışlardır).

Bir iktisatçı akademisyen, “ABD’nin başlattığı ticaret savaşının altında Çin’in bu teknolojik dönüşümünden duyduğu korku yatıyor. Çünkü bu dönüşüm ABD’ye teknolojik üstünlüğünü kaybettirecek” diyor ve “Ayrıca, bu dönüşüm Çin’i orta gelir düzeyinden çıkarak ve üst gelir grubuna taşıyacaktır” diye ekliyor.

Çin’in bu teknolojik dönüşümü başaracak noktaya gelmesi tamamıyla Ar-Ge kurumlarının başarısı; yani bilime yapılan yatırımın meyvesi. Çin’in son 25-30 yıl içinde 45-50 civarındaki kendi Ar-Ge kuruma akıttığı milyar dolarlar “yüksek teknoloji üreten Çin” olarak döndü. Çok sayıda nitelikli biliminsanı, bilimsel-teknolojik başarılar, dünyada ilk yüze giren 8 üniversite ve onların yetiştirdiği yetenekli öğrenciler de bu sürecin diğer sonuçları. Bu Ar-Ge kurumları Tübitak’a benzetilebilir. Fakat Tübitak İslamcı ilkellerin elinde bir gerilik ve yalan üretim merkezine dönüşürken buradakiler bilimsel araştırma enstitülerine dönüştü.

Üniversite 500’den büyüktür
Yani soru “İktidarda tutunabilmek uğruna din ve yalanla aptallaştırılmış ve böylece geleceği çalınmış bir nüfus mu yoksa nitelikli bir insan kaynağı ve refah mı?” sorusu. Tercih ilkiyse, “Nasıl oluyorda (Yeni) Türkiye üniversitelerinin ilk 500 içinde esamisi okunmuyor” demek haybeden üfürmektir. Bu lafları biliminsanı unvanını hak edenler önünde etseydi, şu cevabı alırdı: “Bilimsel eğitimin temeli evrim kuramıdır. Evrim kuramı yoksa, bilim de yoktur, bilim yapabilecek akıl da, üniversite de... Eğitim müfredatının kitapları çocuklara evrim kuramı yerine İslamcı ilkellerin tecavüz fantezilerini anlatıyor… İmamhatip ve ilahiyat kafasıyla bilim değil ancak masal-martaval külliyatı üretilir. Yandaş-yanaşmalıkla ise yalan, kalitesizlik ve çürüme…” Keşke “Üniversite 500’den büyüktür” deseydi. Kimse takmasa da, artistik bir çıkış olurdu.

Gazeteciye sınırdışı
Hong Kong (HK) yönetimi, Financial Times'ın Asya editörü İngiliz gazeteci Victor Mallet'in çalışma vizesini yenilemedi. Geçen Ağustos ayında, “HK Milli Parti” (hükümet kapattı) lideri Andy Chan, HK Yabancı Muhabirler Kulübü'nde (FCC) Çin’i ‘Dünya’daki özgür insanlar için bir tehdit” olmakla suçladığı bir konuşma yapmıştı. HK yönetiminin “HK’lu aşırılıkçılar ve bazı dış güçlerin HK ifade özgürlüğünü sabote etmeye kalkıştığı bir politik provokasyon” açıklaması yaptığı o konuşmayı FCC başkan yardımcısı V. Mallet’in düzenlediği açıklandı. Kraliçe’nin sadık kulları kolonyalist İngilizler için HK’un Çin’e devredilmesi sanırım hep bir kuyruk acısı olarak kalacak. Mallet’in ödediği bedel vizesi bitince HK’u terk etmek oldu. Aslında, HK yönetimi onu tutuklayıp İngiltere’ye şantaj yapmak için kullanabilirdi ama henüz bir ilkel Arap kabilesi kadar ileri hukuk ve demokrasi bilincine sahip değiller.

“Küçük kardeş” Kuzey Kore
Geçen hafta K. Kore’yi önce Xi Jinping ziyaret etti ve bir-iki gün sonra da Pompeo. Sonrasında, Çin, Rusya ve K. Kore arasında bir üçlü görüşme yapıldı.

ABD, K. Kore’den nükleer programını durdurmasını ve nükleer füzeleri imha etmesini istiyor. K. Kore ise bunun için ABD’nin K. Kore’nin güvenliği konusunda garanti vermesini istiyor. K. Kore BM temsilcisi, “Nükleer silahlardan arınma taahhüdümüze bağlılığımız sürüyor. Bu ancak ABD’nin güvenimizi kazanması ile mümkündür. Ulusal güvenliğimizden emin olmadan tek taraflı olarak silahsızlanmamız beklenmemeli” dedi. Bu güvenlik talebi aslında ABD’nin bölgeden yani Çin’in çevresinden de uzaklaşması anlamına geliyor.

ABD’nin K. Kore’nin güvenliği adına önerdiği şey Kuzey-Güney Kore arasındaki savaş durumunu hukuki olarak da sona erdiren bir anlaşma oldu. Tam da K. Kore’den beklenecek cevabı aldı. Mealen şöyle bir cevap: “Bu G. Kore ile birlikte başarabileceğimiz bir şey, başkasına ihtiyacımız yok”. Kendi aralarında kotaracakları bir barış anlaşması yakın gibi görünüyor.

ABD’nin K. Kore’yi Çin’e karşı bir pazarlığa çekmek istediğine dair kuşkular var. Lakin bu olacak şey değil. Bağımsızlık konusundaki hassasiyeti ve Çin’in uluslararası ilişkiler politikasına yakınlık duymaması nedeniyle K. Kore-Çin ilişkileri biraz serin olsa da, Çin açısından K. Kore “küçük kardeş” tir.

Duterte’nin trenleri
Trumpgillerin en dengesizi Duterte, Filipinler Devlet Başkanı seçilirse Çin’in desteğiyle (insanlar işsizlikten, açlıktan kırılırken) ülkeyi çepeçevre dolaşan bir hızlı tren yolu inşa edeceğini vaat etmişti. Seçildikten sonra, gerek Duterte’nin nereye savrulacağı belli olmayan dengesiz politikaları gerekse çok yüksek maliyet (Filipinler çok sayıda adadan oluşuyor) nedeniyle Çin bu projeden uzak durdu. Son zamanlarda, Kuzey-Güney Kore arasındaki görüşmelerin yanı sıra, G. Kore ile Filipinler arasında başlayan Çin Denizi’nin güvenliği”ne ilişkin görüşmeler üzerine Çin Duterte’nin çağrısına cevap verdi ve proje tekrar gündeme geldi. Yakında projenin ayrıntılarını görüşmeye başlayacaklar. Ayrıntılar tabii ki ABD’nin bu sulardan nasıl uzak tutulacağına dair işbirliğine odaklanacaktır, malum.

21 Ekim 2018 Pazar

ÇKP’yi eleştirdim, eyvah!

17 Ekim 2018 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır



“Beyaz Adam”ın manipülatif Batı basınına göre, ÇKP’yi eleştirmek belaya davetiye çıkarmak demek. ÇKP polisi eleştiri yapanı yakalar, mahkeme sorgusuz sualsiz tutuklar, bir cezaevinde atılır ve unutturulur, hapiste çürür... Anlatılan distopya kabaca böyle bir şey. Yani emperyalist Batı’nın komünizm düşmanlığı oluşturmak ve yaymak için uydurduğu kara propagandanın bugünkü Çin’e uyarlanmış hali…

Bu kara propagandanın günümüzdeki gönüllü yaygaracıları kapitalizmin kullanışlı maymuncuğu liberaller. Sağcıları kimse ciddiye almadığı, söylediklerine değer vermediği için bu pis işi liberaller üstlenmiş durumda. Bu kadar karalama çabası Çin’in Batı kapitalizmine karşı güçlü ve baş edilemez bir rakip olarak ortaya çıkmasından kaynaklanıyor, komünist olmasından değil. Yoksa Çin’in bildik anlamda bir sosyalist ülke olmadığını Batı kapitalizmini yeniden üretme vazifesi üstlenen bu liberal tayfa tabi ki biliyor.

Peki, ÇKP eleştirilemez mi, eleştirenlerin başına ne gelir? ÇKP kongrelerini izleyebilenler ve yayınlarını okuyabilenler birçok “içeriden eleştiri” ile karşılaşırlar. Eleştirinin gelişme ve yenilenmenin anahtarı olduğunu bilmediklerini sanmak ÇKP’yi hafife almak olur. Sorun eleştirinin hangi perspektiften yapıldığıdır. Marksist, sosyalist soldan eleştiriler “doz aşımı -sataşma, karalama vs” içermiyorsa genellikle “içeriden eleştiri” kabul edilir. Aralarında tanıdıklarım da olan “Yeni Solcular” olarak bilinen her renkten muhalif komünistin yaptığı ÇKP eleştirileri hafife alınacak cinsten değil. Ama başlarına bir şey geldiği de yok. Çoğunluğu akademisyen olan bu insanlar akademik çalışmalarına devam ediyorlar. Çin, dünyaya madara olmuş İslamcı ilkellerin Yeni Türkiye’si mi ki polisi, savcısı, yargısı muhalifleri bir suç uydurup içeri tıkmak için pusuda yukarıdan işaret bekliyor olsun…

ÇKP’ye göre “Burjuva liberalizmi”nin (kapitalizmin) değerlerine yaslanarak yapılan “salvolar” ve eylemler eleştiri değil sosyalizm ve dolayısıyla ÇKP ve Çin karşıtlığıdır. Devletle siyasi nedenlerle başı derde girenler genellikle bu grupta yer alanlar. Benim “bazı sosyalist uygulamalar da içeren bir tür devlet kapitalizmi veya onun gibi bir şey” olarak tanımladığım “Çin’e özgü sistem”, ÇKP’ye göre “Çin’e özgü sosyalizm”dir. Üretici güçleri geliştirmek için kapitalizme özgü bazı yöntemler kullandıklarını ve bunun sosyalizme-Marksizm’e bir katkı olduğunu düşünüyorlar. Bu sistemin sosyalizm olduğuna gerçekten inanıyorlar ve “kapitalizme, burjuva liberalizmine yaslanarak yapılan salvoları ve eylemleri” ifade özgürlüğü olarak anlamıyorlar.

Bir de çıkar ilişkilerine çomak sokarsanız ve edindiğiniz bilgileri özellikle Batı basını aracılığıyla dünyaya duyurursanız, başınız dertte demektir. Bir yetkilinin birkaç yıl önce gazetecilere söylediği şu cümle konuya bakışlarını özetliyor: “Yolsuzluk konusunda sadece Partinin yetkili organları, polis ve savcılarla işbirliği yapın”. Bakalım yolsuzlukla mücadelenin yalnızca devlete yani yolsuzluğu üreten kaynağa bırakılamayacağını ne zaman anlayacaklar.

Büyük yıldıza dokundular

Çin’in en popüler ve en çok kazanan sinema oyuncusu Fan Bingbing’e kazancını yanlış beyan ettiği ve böylece 370 milyon Yuan (55 milyon Dolar) eksik vergi ödediği için 479 milyon Yuan (70 milyon Dolar) vergi cezası kesildi. Vergi cezasını ve eksik ödediği vergi tutarını (70+55 milyon Dolar) yasal süre içinde öderse, ayrıca ceza davası açılmayacak (ilk cezası olduğu için).

Birkaç gün önce, Bingbing, “Çok utanıyorum ve herkesten özür diliyorum. Bu cezayı kabul ediyorum, suçluyum. Devlet ve halkın desteği olmadan bugünkü başarıma ulaşamazdım. Komünist Parti ve devletin iyi politikaları ve halkın sevgisi olmadan Fan Bingbing de yoktur” açıklaması yaptı.

Son birkaç yıldır giderek zorlaşsa da, vergi kaçırmak Çin’de yaygın bir alışkanlık sayılır. Yeni vergi reformunun yürürlüğe girmesinden önce çok popüler bir oyuncuya yönelik bu soruşturma bundan sonra vergi kaçıran kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağına dair bir uyarı.

Devlet Vergi İdaresi yetkilisi, Bingbing’e kesilen cezayı açıklarken eğlence sektörüne dönük bir uyarı da yaptı: “Diğer kişi ve firmalar da vergisi ödenmemiş gelirlerini beyan etmedikleri takdirde incelemeyle karşı karşıya kalabilirler. Yıl sonuna kadar beyanda bulunanlar ödenmemiş vergi tutarı haricinde bir ceza ödemeyecekler” dedi. Eminim hepsi hileli vergi beyanlarını düzeltmek için sıraya girecektir.

Gelir vergisi indirimi

Sonunda yeni vergi reformu yürürlüğe girdi ve “gerçek kişiler” için gelir vergisi tabanı aylık 3500 Yuan’dan (505 Dolar) 5000 Yuan’a (725 Dolar) yükseltildi. Aylık geliri 20,000 Yuan’ın (2900 Dolar) altında olanlar yüzde elli civarında bir vergi indiriminden yararlanacaklar. Çin’de gelir düzeyi yükseldikçe artan bir gelir vergisi sistemi var (en yüksek oran yüzde 45). Vergi indiriminden yararlanacak olanlar yüzde 10-25’lik gelir vergisi diliminde yer alanlar. Reformu anlamlı kılan da zaten alt, alt-orta gelir gruplarına yani toplumun oldukça büyük bir kesimine yönelik olması.

Bir ÇKP yetkilisi, “Reform, refahın topluma yayılmasını ve özellikle düşük gelirlilerin yaşam standardını yükseltmeyi amaçlıyor. Ayrıca, tüketimi artırarak ekonomik büyümeye önemli katkı yapacaktır” dedi. Yani ticaret savaşlarından bir ölçüde etkilenen üretimi iç tüketimi artırarak telafi etme çabasından bahsediyor.

İnternet bağımlılığı yüzde 10

Batı’nın psikiyatri literatürüne birkaç yıl önce giren “İnternet bağımlılığı”nın yolu sonunda Çin’e de düştü. “Ergen Sağlığı Eğitim Kılavuzu”nun son revizyonunda “İnternet bağımlılığı” bir psikolojik bozukluk olarak tanımlanıyor ve tanı ölçütleri yer alıyor.

Bir uzman psikologa göre, ergenler arasında “İnternet bağımlılığı” dünya genelinde yüzde 6, Çin’de ise yüzde 10 civarında. Aradaki yüzde 4’lük fark akademik olarak ele alınması gereken ciddi bir konu. Çinlilerin içe dönük insanlar olmaları, dünyaya internetten açılmaya/anlamaya çalışmaları… Bunlar ilk aklıma gelen etkenler.

Mahkemeler kapatılmalıdır

“Yeni Türkiye”de yargı giderek gereksiz bir kuruma dönüşüyor. Bu gidişle muhalifler için suç uydurup içeri tıkmaktan başka bir işlevi kalmayacak.

Bursa’daki bir arazinin kamulaştırma bedeli için bedel tespiti davası açmıştık (Karacabey 2. Asliye Hukuk Mahkemesi. Dosya no: 2017/674). Mahkeme kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğine karar verdi. Fakat, nasıl bir hukuk dalaveresiyse, Karayolları tespit edilen bedeli ödemediği için hâkim davanın reddine karar vermiş. Karar, “Karayolları mahkeme kararını takmıyor. Bu yüzden adalet tecelli etmeyecek” demek istiyor. “İstinaf mahkemesine gidin” yani “Derdinizi Marko Paşa’ya anlatın” diyor.

Ruhumda münafıklık olsa, elbirliğiyle kotarıldığı belli olan bu karardan şu sonuçları çıkarırdım:
Artık devlet kasasından yandaş-yanaşma dışında kimseye bir kuruş yok. Bu kadar adamı beslemek kolay mı sanıyorsun…
16 yıl sonunda ülkeyi iflas ettirdik, ödeyecek para yok.
Devlet, mahkemeleri-mahkeme kararlarını takmıyorsa, bize “siz de takmayın” demiş olmaz mı…
Devlet bize borcunu ödemiyorsa, biz niye devlete borç ödeyelim…

8 Ekim 2018 Pazartesi

Adam havaalanı yaptı

07 Ekim 2018 tarihli BirGün Gazetesinde yayınlanmıştır


Hem de dünyanın en büyük havaalanını, “Beijing Daxing International Airport”… Üstelik Çin’in kendi teknolojisiyle ve kendi parasıyla. Projesini ADP Ingeniérie ve Zaha Hadid Architects’in birlikte hazırladığı bir mimari-sanat şaheseri. Terminal binası bittiğinde, muhtemelen bir ilk olarak, içinde bahçelerin yer aldığı bir “yeşil terminal” olacak. Yani sadece en büyük değil aynı zamanda bir “marka havaalanı” yapıyorlar. Kurumsal akıl, bilgi ve vizyon işte böyle bir şey…

İhtiyaca yönelik maliyeti de şeffaf

Dünya’nın en büyük havaalanını yapalım diye yola çıktıklarını hiç sanmıyorum. O keskin ÇKP zekâsı böyle ahmakça işler yapmaz. Altyapı projelerinin “en büyüklük ünvanı”nın uzun sürmediğini ve büyük bir savurganlık olduğunu tabii ki bilirler. Yapılan açıklamalar hedefin uzun yıllar ihtiyaca cevap verecek bir havaalanı yapmak olduğunu gösteriyor. Bugüne kadar birkaç kez genişletilen Pekin havaalanı artık ihtiyacı karşılamakta zorlanıyor.

Mevcut havalimanını on yıl önce ve geçen yıl olmak üzere iki kez kullandım. On yıl önce de kalabalıktı ama geçen yıl gördüğüm kalabalık yolcuları bunaltacak düzeydeydi. Yani Daxing havalimanını büyük bir havalanına gerçekten ihtiyaç olduğu için yapıyorlar. Maliyet konusu da gayet şeffaf: İnternet sitesinde yer alıyor veya istersen sor, “devlet sırrı veya ticari sır” gibi yolsuzluğu gizleme amaçlı gerekçelere sığınmadan söylesinler. Açıklanan toplam maliyet 13,4 milyar dolar.

Aslında bu havalimanı hikâyesi on yıldan eskiye dayanıyor. Sonunda, Ocak 2013’te hükümet projeyi onayladı ve inşaat başladı. Bir uzmanın açıkladığına göre, ortada “hükümetin projeyi geç onaylamasından kaynaklanan gecikme” diye bir şey yokmuş. Havaalanı yapılacak olan bölge en az beş altı yıl çesitli parametreler açısından gözlenir-değerlendirilirmiş. Uygun olup olmadığına öyle karar verilirmiş. Bizim gecikme sandığımız şey işte bu gözlem-değerlendirme süreciymiş.

Proje, Haziran 2019’a kadar tamamlanacak ve üç aylık test süresi sonunda Eylül 2019’da faaliyete geçecek. Havaalanı ile şehir ve mevcut havaalanı arasındaki hızlı tren ve metro yapımı da aynı sürede bitirilecek (Yolcuları otobüsle yollarda telef etmeyi veya taksicilerin insafına terk etmeyi henüz öğrenemediler).

Altı üstü havaalanı açılışı

Açılışı Xi Jinping’in yapacağını ve ahmak aldatmak için ortalığı haybeden hamasete boğacağını hiç sanmam. Belki açıldığından haberi bile olmaz. Havaalanı açılışı yapmaktansa “Yoksullukla mücadele programı” kapsamındaki projelerin uygulandığı köyleri gezmeyi tercih edeceğine eminim. “Altı üstü bir havaalanı, ne var bunda büyütülecek” diyecektir. Endüstri, bilim-teknoloji, tarım alanında övünecek o kadar çok başarıları var ki, havaalanı “övünülecekler” arasında yer alamaz. Ekonomik kalkınma deyince aklına yol, köprü, tünel, havaalanı gelen birisi burada alay konusu olur. Bunların az gelişmiş ülkelerin zorunlu alt yapı yatırımlarından ibaret olduğunu bir ekonomiste kulak misafiri olan herkes bilir.

“Havalimanının adı neden Daxing ve ne anlama geliyor?” diye bir soru akla gelebilir. Daxing, projenin inşa edildiği bölgenin adı. Çin’de tesislere bulundukları bölgeyle ilgili bir ad vermek gelenektir. Dünyanın hayran olduğu o devasa baraja bile üç nehrin birleşmesiyle oluşmasından ilham alarak “Üç Boğaz Barajı” adı verilmişti.

‘Kötülüğün sahipleriyle anılsın’

Son sözüm İstanbul’daki 3. havaalanı için isim arayanlara: Bu proje ülkenin ihtiyacı olmadığı halde, sırf ülke kaynaklarını yağmalamak, yandaş semirtmek ve rant yaratmak için icat edilmiş bir gereksiz iş. Yağma, talan ve yolsuzluğun yani ülkeye yapılan büyük bir kötülüğün adı. Doğaya, verdiği zarar da cabası. İşletmeye açıldığında korkarım rekor zarar yazacak. Sayısı bilinmeyen işçi ölümleri ve neredeyse firavunun köleleri ile aynı koşullarda çalıştırılan işçilerin “Yeter artık!” feveranına reva görülen zorbalığı da kimse unutmayacak… Tüm bu nedenlerle, bu havaalanı uygar dünyada kötü bir şöhretle anılacak.

Velhasıl, bırakın o havaalanı kötülüğün sahiplerinin adıyla anılsın, bunu fazlasıyla hak ettiler. II. Abdülhamid (ve tabii ki Vahidüddin) dedelerinin izinden giden nev-zuhur Osmanlı’nın adlarının ülkenin her köşesinden silinmesinin uzun zaman alacağını sanmıyorum. O zaman yeni bir isim bakarız…