6 Ekim 2013 Pazar

Gece yarısı öten horozlar


06 Ekim 2013 tarihli BirGün Gazetesinde yayınlanmıştır
 
Pekin’deki Yanhuang Sanat Müzesinde toprak ağası Liu Wencai’yi yeni doğum yapmış bir kadını köle yapmak için sürükleyerek götürürken gösteren bir heykel vardır. 1950’li yıllardaki toprak reformu sırasında yapılıp müzeye konmuş. Anlattığı zalimlik hikâyesini inandırıcı bulmamış ve “sanatçının ilhamına” yormuştum.

Bu zat başta olmak üzere üç-dört toprak ağası devrimin gazabını özellikle üstüne çekmiş. O zamanlar haklarında yapılan suçlamalar afyon kaçakçılığından, organize suçlara karışmaya, köylüleri kira sözleşmeleriyle kandırıp sürekli borçlu kalmaya zorlamaya kadar gidiyor. Bu ağalardan biri Mao Usta’nın memleketi Hunan’dan. İşçileri çok erken uyandırdığı için hikâyesinin anlatıldığı kitapta “erken öten horoz” olarak tasvir edilmiş.

İki yıl kadar önce, HK’lu bir yazar bu nevi kitaplara ve yazarlarına “Horozlar Asla Gece Yarısı Ötmez” adlı bir kitapla karşılık verdi ama yayınlanmasının hemen ardından satıştan çekildi. Yazının başlığı da zaten bu horoz muhabbetine nazire (yani Doğan Tılıç Hoca’nın kümesi ile ilgisi yok). Kitap, zamanın toprak ağaları ve ileri gelenleri hakkındaki hikâyelerin politik amaçlarla nasıl üretildiği üzerine bir şeyler anlattığı iddiasındaydı; fakat kullanılan dil bir çeşit karşı saldırı içeriyordu.

Aradan altmış yıl geçtikten sonra, toprak ağalarından ikisinin torunları atalarının adını temize çıkarmayı akıllarına koydular. Özetle şöyle bir şeyler söylüyorlar: “1950’lerde ‘kahrolsun yerel zorbalar ve şeytan seçkinler’ şiarıyla yola çıkan toprak reformu sırasında mülk sahiplerinden topraklarını zorla almak ve köylülere dağıtmak amaçlandı. Sofistike yukarıdan aşağıya propaganda teknikleriyle Çin şeytan toprak ağası sınıfı tiplemeleri yarattı. Birkaç toprak ağası feodal toplum zamanının şeytan simgesi olarak tanındılar ve sınıf savaşımının hedefi olarak kabul edildiler… Zaten varlıklı ailelerden geliyorlardı ve hükümette üst düzey görevlerde bulunan aile üyelerinin himayesi ile servetlerini büyüttüler. Uzun süre tasarruf ve çalışma ile zengin oldular, köylüleri sömürerek değil. Ayrıca, hayırsever insanlardı: Okullar, yollar, köprüler, suyolları yaptırdılar.”

Özellikle nasıl zengin olduklarına ilişkin özet çok tanıdık. Hayırseverlikleri hakkında anlatılanlara ise yine buralardan bir darb-ı mesel ile karşılık vermek en doğrusu. Çinceden biraz serbest stilde bir çeviri ile şöyle denebilir: Hayırseverlik büyük günahların kefaretidir…

Artık kimse onların geçmişini hatırlamadığı ve ilgilenmediği halde, atalarının adını temize çıkarma düşüncesinde Çin’deki çok güçlü aile bağlarının ve atalara yüklenen anlamın önemli rolü var. Geleneksel Çin dinlerinde atalara tanrısal güçler atfedilir, ruhları aile bireylerinin çevresinde yaşamaya devam eder, koruyup kollarlar ve kötü anılmaktan büyük acı çekerler. Bu nedenle hiç kimse atalarının kötü şöhretle anılmasını istemez ve adlarını temize çıkarıp huzur bulmalarını sağlamayı görev bilir.

Atalarıyla ilgilenenler yalnızca onların adını temize çıkartmaya çalışanlarla sınırlı değil; geçmişle hesaplaşma niyeti taşıdığını düşündüklerim ve kamulaştırılan mülkleri geri isteyenler de var. Mülk iadesi başvuruları “kamulaştırma” gerekçesiyle geri çevrilmiş ama pek vazgeçecek gibi görünmüyorlar.

Toplum Deng Usta’nın “İkinci Devrimi”nin, “Çin’e Özgü Sosyalizm”in, tuttuğu yönü ve nereye gittiğini sanırım anladı. Çıkan bu kadar ses sanki “şu işi tam yapın artık” der gibi.

Hiç yorum yok: