1972’de, Nixon'ın Çin
ziyareti sırasında, Çin-ABD arasında imzalanan “Şanghay Bildirisi” Tayvan
sorununu iki ülke arasında ciddi bir gerilim konusu olmaktan çıkardı. Bu arada,
bir önceki yazıda bahsedildiği gibi, ABD, 1979’da Çin Halk Cumhuriyetini (ÇHC) resmen
tanıdı ve diplomatik ilişki kurdu. ABD’nin Çin ile kurduğu bu ilişki bugün ile
karşılaştırıldığında oldukça ılımlı bir ilişkiydi. Çünkü ABD şu üç varsayımla
hareket ediyordu:
(1) Zaman içinde Çin, çıkarının Amerika ile yakın
ilişkiler kurmak olduğunu anlayacak;
(2) Bunun
sonucu olarak, Rusya’ya karşı ABD ile az-çok ortak veya benzer bir politika
izleyecek;
(3) ABD, zaman
içinde Çin’i kontrol edebilecekti.
ABD’nin Çin
hakkındaki bu hayalleri, 90’lı yıllardan başlayarak ÇKP içine elini uzatma
girişimleri ve demokrasi güçlerini-demokratları destekleme adı altında bir
Amerikancı muhalefet ve kamuoyu yaratma çabalarıyla yaklaşık 10 yıl öncesine
kadar devam etti; fakat sonuç ABD açısından hayal kırıklığı oldu. 2000’li
yılların başlarında, Çin, ABD hegemonyasını tehdit eden ciddi bir ekonomik,
bilimsel, teknolojik ve askeri güç olarak ortaya çıkmaya başladı. ABD açısından
ise filmin koptuğu ve Çin’i artık bir düşman veya (diplomasi diliyle) “baş
edilmesi gereken bir zorlu rakip” olarak görmeye başladığı dönem oldu.
Çin’in çökeceğini
müjdeleyen kâhin
2000’li yılların
başlarında Hong Kong (HK)’da yarı Çinli (baba tarafından Çinli) bir Amerikalı “kâhin”
dolaşıyordu. Avukattı, gazeteciydi, yazardı. HK, Tayvan ve Çin’de bazı Amerikan
firmalarının avukatlığını yapıyordu, bazı Amerikan gazete ve dergilerinde Çin
üzerine yazılar yazıyordu. Asıl ününü ise 2001’de ABD’de basılan “The Coming
Collapse of China (Çin’in Beklenen Çöküşü)” adlı kitabına borçluydu. Gordon
Guthrie Chang isimli bu “kâhin”, kitabında Çin’in 2011 yılında çökeceğini
yazıyordu. Özetle “Bankacılık sistemi, kamu işletmeleri, tarım sektöründe büyük
sorunlar var. ÇKP, bu sorunları çözemeyecek ve Çin, 2011’de çökecek” diyordu. 2011
yılı içindeyken kehanetini 2012 olarak güncelledi. Üstelik bu güncelleme yazısı
ABD’nin popüler dış politika dergilerinden olan “Foreign Policy” de yayımlandı.
O gün geldiğinde, Çin, bırakın çökmeyi, hem içeride hem dışarıda daha da güçlenmişti.
Artık CIA ile bağlantılı olduğunu bildiğimiz bu kâhinin bütün kehanetleri fos
çıkmıştı.
Son günlerde, Nancy
Pelosi’nin Tayvan ziyareti (yani ABD kışkırtması) ve Çin’in Tayvan boğazı
çevresinde yaptığı büyük askeri tatbikata bakarak, Çin’in çok yakında Tayvan’a kesinlikle
saldıracağından bahseden ve bu konuda garanti veren Çin cahili
çokbilmiş kâhinler türedi. Bu Çin cahili falcıların kehanetine güvenip bahis
falan oynamayın, paranıza yazık olur…
Gordon G. Chang’ın dile
getirdiği bu CIA kehanetlerine HK’da inanan yöneticiler çıkmadı; ama Tayvan’da
inananlar, en azından büyük ilgiyle karşılayanlar çıktı. Üstelik bunlar zamanın
başbakanı ve bazı hükümet yetkilileriydi. Bu kâhinle birkaç kez görüştüler.
Tayvan’daki sağcı-milliyetçi hükümetler, bu kâhinin ilettiği Amerikan mesajını
almış olmalılar ki, 1972’den beri yatışmış olan ayrılıkçılık ateşi tekrar o
günlerde harlandı. O gün bu gündür, Tayvan’da yönetime gelenler ABD’den daha
Amerikancı, ayrılıkçı sağcılara dönüşür oldular.
Çözüme
gid(emey)en yol: 1992 Konsensüsü
2 Ocak 2019'da Şi Cinping,
HK’un Çin’e devrinin 40. yıldönümünde yaptığı konuşmada Tayvan halkına da
seslendi ve Tayvan sorununun siyasi çözümünün “tek ülke, iki sistem” olan Hong
Kong ve Macao'da kullanılan formül olacağını söyledi. Tayvan'ın bağımsızlığına
şiddetle karşı çıkan uzun bir konuşma yaptı ve “1992 Mutabakatı”na bağlılık
çağrısında bulundu. Çin’in soruna bakışı kısaca “Tayvan, bütün tarihi boyunca
Çin anakarasının bir parçasıydı. Bugün de tek ülke-iki sistem temelinde Çin’e
bağlı bir özerk bölge statüsündedir. Bağımsızlık-ayrılıkçılık yanlısı
yönetimlerin kışkırtma ve çabaları sonuç vermeyecek ve Tayvan tekrar anakarayla
birleşecektir” şeklinde özetlenebilir.
Çin’in Tayvan İşleri
Ofisi tarafından 10 Ağustos 2022’de yayınlanan ve “Bir Ülke, İki Sistem sonunda
Tayvanlı vatandaşlar tarafından anlaşılacak ve tanınacaktır” diye biten “Tayvan
Sorunu ve Çin'in Yeni Dönemde Yeniden Birleşmesi" başlıklı “White Paper”
(Resmi Belge-neden “Beyaz Defter” diye çevrilir, anlamıyorum) Şi Cinping’in
yukarıdaki paragrafta geçen sözlerinin daha güçlü ve kararlılıkla
vurgulanmasından fazla bir anlam taşımıyor. O yüzden, ayrıca üstünde durmaya da
gerek yok.
Şi Cinping’in
yukarıdaki konuşmasında andığı “1992 mutabakatı” 1992’de ÇHC ve Tayvan
yetkilileri ararsında HK’da yapılan bir toplantıda üzerinde görüş birliğine
vardıkları ‘tek Çin, iki sistem’i esas alan bir çözüm. Yani Çin, Tayvan’ın bu
mutabakatla ÇHC’yi tanıdığını, bahsedilen tek Çin’in ise ÇHC olduğunu ileri
sürüyor. Oysa Tayvan Başkanı Tsai Ing-wen, Şi’nin yukarıda alıntıladığım konuşmasına
"Pekin yetkililerinin bahsettiği ‘1992 Mutabakatı’nı hiçbir zaman kabul
etmedik” diye karşılık verdi. Amerikalı sahipleri izin verene kadar ret etmeye
devam edecektir. Çünkü amaç sorunu çözmek değil Tayvan sorununu kaşınacak bir
açık yara, Çin’e karşı bir provokasyon malzemesi olarak tutmak.
“Çin Araştırma
Enstitüsü” dekanı Prof. Zhang Weiwei’ye göre, “Çin'in hızlı yükselişiyle karşı
karşıya kalan ABD, biraz bunalmış durumda. Çin’in yükselişini durdurabilmek
için “ticaret savaşı”, “teknoloji savaşı” başlattı ve "Hong Kong
kartı", "Şincan-Uygur kartı", "Covid-19’un kaynağı kartı"
vb. oynadı. Ancak hiçbiri işe yaramadı. Tayvan, ABD'nin elinde kalan tek ve son
kart. ABD, Çin'i kontrol altına almak ve tüketmek için bu kartı hala
kullanabileceğini düşünüyor.”
“Kritik
bir adım atmakta kararlıyım” ya da Çin’in askeri çözümü
Yukarıda tırnak
içinde verdiğim sözler hâlihazırdaki Tayvan Başkanı, Tsai Ing-Wen’e ait. Geçen
yılın başlarında Amerikalı bir üst düzey yetkiliyle yaptığı görüşmede sarf
etmiş. Bu sözler, ağzının pek sıkı olmadığından artık emin olduğum (cadı kazanı)
diplomasi kulislerinden Çin yetkililerine sızmış ve oradan da benim kulağıma
kadar geldi. O “kritik adım”ın ne olduğunu aslında herkes biliyor: Tayvan’ın
bağımsızlık ilanı. Bu sözleri ister hamisi ABD’nin gönlünü hoş etmek ve daha
fazla destek almak için ister gerçekten böyle bir niyeti olduğu için söylemiş
olsun, Çin, her ikisini de ciddi tehdit olarak görecektir.
Nitekim Prof. Weiwei, 2021 Mayıs ayında kendisiyle yapılan bir görüşmede, “Tasi
Ing-Wen, bu riski almaya cesaret ederse, ÇHC bu durumun
gereğini yerine getirmeli ve bu nedenle yaşayacağımız acılara katlanmalıyız. Bu
durumda, Tayvan sorununu bir süre bazı acılara katlanarak stratejik ve tek
hamlede çözmek daha iyidir” dedi. Diplomasi dilinin esnekliğini kullanarak
söylenmiş bu muğlâk sözler aslında tefsire gerek bırakmayacak kadar açık:
Tayvan yönetimi ayrılık-bağımsızlık ilan etmeye kalkarsa, bunu fırsat kabul
etmeli ve bu girişimi karşılaşacağımız bazı sorunlara aldırmaksızın (askeri
yolla) ezmeli ve sorunu kökten çözmeliyiz.
Prof. Weiwei, askeri
çözümün sadece Tayvan’ın bağımsızlık-ayrılık ilan etmesi durumda düşünülmesi
gerektiğini söylerken, özellikle medyada “Neden bu kadar
uğraşıp duruyoruz. Sokalım orduyu Tayvan’a ve birkaç günde sorunu kökten
çözelim” diye düşünen şahinler de var. Fakat bunlar ağırlığı olan, ÇKP aklını
temsil eden kişiler değil. Bu zevat aynı
şeyleri 2019-2020’de HK’ta yaşanan olaylar sırasında da söylemişti. Bunlar
ellerinde çekiç olduğu için her sorunu çivi gören “sert adamlar”, “keskin
milliyetçiler”.
Olası bir askeri
müdahalede Çin ordusu (Çin Halk Kurtuluş Ordusu olarak anılır) birkaç gün
içinde Tayvan ordusunu da ayrılıkçıları da ezer geçer ve ABD’nin sürekli kaşıdığı
bu sorunu ortadan kaldırır. Fakat ÇKP ileri gelenleri bunun Tayvan halkının
gururunu kıracağını, kırgınlık yaratacağını, Çin’i halk gözünde işgalci
durumuna düşüreceğini ve bu yüzden gerçek bir çözüm olmayacağını düşünüyorlar. Kol
bükerek, diz çöktürerek sorun çözmek ÇKP açısından makbul bir çözüm yolu
değildir. Bu tarz bir çözüm, ülkelerin-insanların onurunu çiğner, gururu kırar
ve onarılması çok zor yaralar açar.
Diğer taraftan,
ÇKP’ye göre, “mevcut konjonktürde askeri çözüm yolunu seçmek Amerika’nın oyununa
gelmek olur.” Bu da, uluslararası alanda uzun yıllar baş ağrıtacak, içinden
çıkılması zor bir sorun demek. Son bir aydır Amerikan yönetiminin tırmandırdığı
kışkırtma ABD’nin Çin’i Rusya ile aynı çuvala atamamış olmasından duyduğu
sıkıntı ve sıkışmışlıktan kaynaklanıyor. “Ukrayna’dan Tayvan’a Yeni Dünya
Düzeni 1”
başlıklı yazımda bu konuya değinmiştim. O yüzden burada tekrar etmeyeceğim.
Çin yönetimi ABD’den
gelecek çeşitli güç gösterileri, kuşatma-yalnızlaştırma girişimleri,
kışkırtmalara karşı uzun zamandır hazırlıklı. 25.04.2021 tarihinde BirGün’de
yayınlanan “Bıçak sırtındaki ABD-Çin ilişkileri” başlıklı yazımda Çin’in bu
farkındalığından söz etmiş ve stratejisini ÇKP kaynaklarından alıntı yaparak
şöyle özetlemiştim: “Çin, vahşi bir rekabet söz konusu olsa bile, Çin-ABD
ilişkilerini istikrarlı bir çerçeveye kavuşturmak için çabalamalıdır. ABD’ye
karşı mücadelenin tek bir hamleyle sona ermesini bekleyemeyiz. Durumu ancak
artan gücümüzü biriktirerek istikrarlı hale getirebilir ve sonunda durumu
tersine çevirebiliriz. Bu zor bir süreç olacaktır. Anlık tatmin aramaktansa
zorluklara dayanıklı olmalıyız. Çin ve ABD bu oyunu ne kadar uzun süre oynarsa,
ABD’nin dayanma olasılığı o kadar azalacaktır.” Bu paragrafta özetlenen ÇKP
stratejisini Tayvan sorununa şöyle bağlayabiliriz: ABD’nin gücünün iyice
zayıfladığı gün Tayvan sorununun da çözüleceği gün olacaktır.
Çin askeri yolla
çözümü sadece bir ayrılık-bağımsızlık ilanı/girişimi durumunda kullanmayı
düşünebilir. Böyle bir provokatif girişim olmadığı sürece “Barışçıl Birleşme”
çözüm yolunu izlemekte ısrarcı olacaktır. Çin devlet aklının (ÇKP) sabrı ve hiç
umulmadık durumdan bir uzlaşma veya müzakere noktası çıkarma becerisi gerçekten
takdire şayandır. Yeter ki işler savaşın kaçınılmaz olduğu bir sürece
evrilmesin.
Bu konuda son bir
not olarak şunu da eklemeliyim: ÇKP müktesebatında, batı kapitalizminin
dezenformasyon kaynaklarının yaydığı yalanın aksine, halkı düşman görmek ve
kendi halkıyla savaşmak yoktur. Çin ülkesinin bir parçası olarak gördüğü Tayvan
(halkı) da Çin için düşman kategorisinde değildir. Düşman, işbirlikçi, hain
gibi ağır ifadeler son derece dikkatli ve ancak çok sınırlı sayıda kişi için
kullanılır. ÇKP, kendini Çin halkının temsilcisi sayar ve ona hizmet etmek,
refah ve güvenliğini sağlamakla görevli kabul eder. Bunlar kulağa hoş gelen
laflar gibi görünse de, ÇKP için anlamı ve değeri olan ilkelerdir. Yazılarımı
okuyanlar ÇKP ruhundaki komünist müktesebat hafife alınmamalıdır dediğimi
hatırlayacaklardır.
Çin’in
“barışçıl yeniden birleşme” çözümü
Peki, ÇKP’nin “barışçıl
yeniden birleşme” çözümü-stratejisi ne anlama geliyor? Bu konuyu, anlaşılmayı
kolaylaştırmak açısından birkaç başlık halinde özetlemek istiyorum.
1. Tek
halk olma bilinci: Öncelikle, Çin
yönetimi, anakara ve Tayvan’ın birleşmesi derken, sadece iki kara
parçasının siyasi birleşmesinden söz etmiyor. Çin halkının birleşmesinden,
birlik-bütünlüğünden yani tek halk olma bilincinden bahsediyor. Dolayısıyla, yeniden
birleşmenin yolu kendi halkıyla kavga-gürültü veya savaş değil tek halk olma bilincinin geliştirilmesi.
2.
İçeriden dönüşüm: ÇKP, Çin’in de
desteği ve kolaylaştırıcılığıyla, Tayvan’da içeriden bir dönüşümün gerçek çözüm
olacağına inanıyor. Bu dönüşüm, Tayvan halkının “Çin ile yeniden birleşmenin başta
ekonomi, toplumsal refah olmak üzere birçok açıdan Tayvan’ın çıkarına olduğuna
inanmaları, Çin’e güvenmeleri ve Çin’in kendi ülkeleri olduğu gerçeğini içselleştirmeleri” anlamına geliyor.
3. Ayrılıkçıların
ayrıştırılması: Bu politika bağımsızlıkçı-ayrılıkçıları
Tayvan halkından ayrıştırarak yalnızlaştırmayı ve zayıflatmayı amaçlıyor -ki
Çin yönetimi ayrılıkçılarla baş etmek konusunda HK’da epeyce deneyim kazandı. Bu
kişiler Tayvan yöneticileri de olabilirler, iş insanları da, akademisyen vs de.
Örneğin geçen yıl, Çin Devlet Konseyi Tayvan İşleri Ofisi, Su Zhenchang (Tayvan
Başbakanı), You Xikun (Milletvekili) ve Wu Zhaoxie (Tayvan Dışişleri Bakanı) gibi
bağımsızlık yanlılarına karşı yaptırım uygulamaya başladı ve bu insanların ve
ailelerinin anakaraya girmesini yasakladı. ÇKP, bu insanlar için “işbirlikçi, hain” gibi ağır ifadeler kullanıyor. ÇKP, bu gibi ağır ifadeleri son derece dikkatli ve ancak çok sınırlı sayıda kişi için kullanır.
4.
Ekonomik ilişkiler-çıkarların birleştiriciliği: Tayvan’ın milli gelirinin yüzde 80’inine yakınını
Çin’de yerleşik/üretim yapan Tayvan firmalarının Çin pazarındaki satışları ve
dünyaya yaptıkları ihracat geliri oluşturuyor. Yani Tayvan’ın kişi başına 40
bin dolara yakın milli gelirinin büyük kısmı Çin’de yerleşik Tayvan firmalarından geliyor. Çin
hükümetinin sağladığı avantajlar ve Çin pazarının büyüklüğünün cezp ediciliği
nedeniyle gittikçe daha fazla sayıda Tayvan firması Çin’e yerleşiyor. Daha
ilginç olan ise, Çin yönetiminin sunduğu özel avantajlar nedeniyle, giderek
artan sayıda genç Tayvanlı yatırım yapmak için Çin’i tercih ediyor.
5. Ayrılıkçı firmalara ambargo: Ayrılıkçı Tayvan hükümetini destekleyen, finanse eden firmaların Çin’de yatırım yapmalarına veya Çin ile ticari ilişkiler kurmalarına izin verilmiyor. Son yıllarda ithalatı yasaklanan ürünler, bu kategoride yer alan Tayvan firmaların malları. 1,4 milyar nüfusa sahip büyük bir pazardan yoksun kalmak bir firma için ciddi kayıp ve büyük bir ceza.
40 bin dolar gibi
büyük bir milli gelir Tayvan’ın bir refah ülkesi olduğu anlamına gelmiyor.
İşsizlik artıyor ve Çin’de çalışan Tayvanlı sayısı giderek yükseliyor. Çin’de
insanların geliri yükselirken Tayvan’da düşüyor. Bu büyük milli gelire rağmen
Tayvan eskiyen altyapısını yenileyemiyor veya yenilemekte zorlanıyor. Çünkü o
dudak uçuklatan milli gelir Amerikan silah tekellerine akıyor.
Sonuç
yerine
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Çin için Tayvan ile yeniden birleşme vazgeçilmez bir ulusal hedef ve onur meselesi olmakla birlikte bunun için süreci zorlayıcı bir acelecilik beklenmemeli. Askeri çözüm, Çin'in sadece bağımsızlık girişimi gibi bir durumda kullanmayı düşünebileceği bir seçenek. Böyle bir provokatif girişim olmadığı sürece “Barışçıl Birleşme” çözüm yolunu izlemekte ısrarcı olacaktır. ABD’nin gücü zayıfladıkça, ayrılıkçı Tayvan yönetiminin bağımsızlık iddiası da sürdürülemez hale gelecektir.