25 Nisan 2021 Pazar

Bıçak sırtındaki ABD-Çin ilişkileri

25 Nisan 2021 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır

“Son beş-on yıldır ABD’nin Çin’e karşı yürüttüğü saldırgan-haydutça politika Amerika’nın işine yaradı mı ve amaçlarına hizmet etti mi?”sorusuna benim vereceğim cevap “büyük ölçüde hayır”dır. Aslında tasarladıkları politikayı istedikleri gibi uygulamayı başaramadılar. Bunun iki nedeni var: (1) ABD, müttefik saydığı ülkelerin çoğunu kendi haydutluğunun peşine takamadı. (2) Çin, öncelikle Pasifik’teki ülkelerle ABD’ye karşı bir tür barikat oluşturan önemli ekonomik işbirliği hamleleri yaparken dünyanın başka bölgelerinde de benzer girişimler yaptı ve uluslararası kurumlardaki gücünü artırdı. (Bu konuda, Hayri (Kozanoğlu) hocanın 06.04.2021 tarihli “Yeni dünya düzeni” başlıklı yazısını okumanızı öneririm.) Bu süreçte dünyada Çin için “yumuşak ve barışçı, asla göz ardı edilemeyecek ve işbirliği yapılması gereken bir ekonomik güç” algısı oluşurken ABD hakkındaki haydut algısı gittikçe daha da güçlendi. “Haydut” sözcüğünü bilerek kullanıyorum. Çünkü Amerikan politikaları pek incelik ve derinlik içermiyor; bunun yerine doğrudan baskı-kaba güç (askeri ve ekonomik güç) kullanımına dayanıyor. Eski diplomat dostumun eğlenceli tanımlamasıyla, “ABD müesses nizamı (aklı), kovboy filmlerinde bir barda viski içip kumar oynayan, yok yere arıza çıkarıp (eğlence olsun diye) birbirini vuran ve kafalarına göre suçlu ilan ettikleri birini buldukları ilk ağaca asan o haydutların 21. yüzyıl versiyonu” olmaktan ibaret.

Önceki yazılarımda, Biden yönetimiyle birlikte, ABD’nin gün geçtikçe aşınan hegemonyasını restore etmeye çalışacağından bahsetmiş ve bunu yaparken bayraktarlığını yaptığını iddia ettiği demokrasi, insan hakları, özgürlükler vs gibi “Amerikan değerlerine” daha fazla yaslanacağını hatta bu konuda dayatmacı ve baskıcı/ısrarcı olacağından bahsetmiştim. Başka bir ifadeyle, sadece askeri ve ekonomik güce yaslanan o haydutça tarzını “yumuşatması”, müttefik saydıkları ve özellikle azgelişmiş ülkeler için kabul/tercih edilebilir güç kılığına bürünmesi gerekiyordu. İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler gibi değerler ABD için her zaman “sadece” araçsal kavramlar oldular. Bir taraftan bu değerlerden bahsederken diğer taraftan faşist ve gerici yönetimleri, pespaye diktatörlükleri destekledi, iktidara getirdi. Şimdi Amerikan yönetimleri bu değerlerden bahsettiğinde dünyanın midesi bulanıyor. Biden yönetimi sanırım bu kötü sicilin farkında olduğu gibi, bunun ABD hegemonyasına çizik atan, zarar veren en önemli faktörlerden biri olduğunu da görüyor. Bu yüzden, artık bu değerler konusunda samimi olduklarını göstermeye çalışacak hatta ısrarcı ve baskıcı olacaklarmış gibi görünüyor. Bunu ABD’nin demokrasi havariliğine soyunması olarak değerlendirmek ve demokrasi ummak ahmaklık olur. Amaç, askeri ve ekonomik gücün yanına yedeklediği bu değerleri bir hegemonya aracı olarak daha güçlü biçimde kullanmaktan ibaret.

Özet olarak, Biden yönetiminin “geri döndü” dediği Amerika, o bildik haydut ABD; fakat yukarıda özetlemeye çalıştığım iki farkla: (1) haydutluğun dozunu yükseltmiş olarak ve (2) demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi değerler konusunda ısrarcı hatta baskıcı olarak ve müttefikliği bu değerler çerçevesinde oluşturmaya çalışarak.

ve Çin’in payına düşen

Önceki yazımda, ABD’nin haydutluğu karşısında Çin’in eski “karşı karşıya gelmeme, çatışmama politikasını” terk ettiğinden, yüksek profilli, pro-aktif bir dış politika izlemeye yöneldiğinden ve artık sahaya indiğinden bahsetmiştim. Konuya buradan devam edeceğim fakat önce Global Times gazetesinde yayınlanan ve ABD’nin Çin politikası ve Çin’in yapması gerekenleri derli toplu özetleyen bir başyazıdan alıntı yapmak istiyorum. Bu yazı aslında ÇKP’nin görüşlerini yansıttığı için önemli. Bunlar ÇKP kaynaklarında da dile getirilen görüşler:

“ABD’nin Çin’i kendisi için en büyük tehdit olarak görmesinin başlıca iki nedeni var: (1) Çin'in gücü hızla arttı ve çok büyük bir potansiyele sahip. ABD, er ya da geç Çin’in kendisini geçeceğine dair bir kriz algısı oluşturdu ve bununla baş edemiyor. (2) Sosyalist Çin’in başarılarının ABD ile bir sistem rekabeti oluşturduğuna inanıyor ve bunu uzun vadede bir tehdit olarak görüyor. ABD’nin düşmanlığı, Çin'in ulusal güvenliğini tehdit eden çeşitli eylemler şeklinde ortaya çıkacak. Bu tehdide karşılık vermek için Çin'in kısa ve uzun vadeli birkaç önlem alması gerekiyor. Bu önlemler;

1. Askeri gücümüzü artırmalı ve güçlendirmeliyiz. Caydırıcı olması açısından nükleer silahlanmaya da önem vermeliyiz. Buradaki amacımız ABD veya başka bir ülkeye karşı nükleer silah kullanmak değil caydırıcılıktır.

2. Çin'in gelişmesini hızlandırmalı, özellikle ABD'nin teknoloji üzerindeki hâkimiyetini kırma yeteneklerimizi artırmalıyız. Washington ve yakın müttefikleri halen Çin'in gelişmesini boğabileceklerine dair yanılsama içindeler. Hızlı gelişmeyi sürdürme eğilimimizi ne kadar net ortaya koyarsak, ABD'ye ve onun yakın müttefiklerine o kadar çok darbe indirebiliriz. Böylece, kuşkulu yaklaşıma sahip ülkelerin ABD'nin Çin karşıtı politikasından uzak durmalarını sağlayabiliriz.

3. Çin, vahşi bir rekabet söz konusu olsa bile, Çin-ABD ilişkilerini istikrarlı bir çerçeveye kavuşturmak için çabalamalıdır. ABD'ye karşı mücadelenin tek bir hamleyle sona ermesini bekleyemeyiz. Durumu ancak artan gücümüzü biriktirerek istikrarlı hale getirebilir ve sonunda durumu tersine çevirebiliriz. Bu zor bir süreç olacaktır. Anlık tatmin aramaktansa zorluklara dayanıklı olmalıyız. Çin ve ABD bu oyunu ne kadar uzun süre oynarsa, ABD'nin dayanma olasılığı o kadar azalacaktır.”

4 Nisan 2021 Pazar

Kurt savaşçı diplomasisi: Retorikten eyleme

 04 Nisan 2021 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır

Bir önceki yazımda, eski Dışişleri Bakan yardımcılarından Yang Wenchang’ın Deng Xiaoping’in “Taoguang Yanghui” özdeyişi hakkında (düşük profil benimse/düşük profilli ol ve zamanını bekle) değerlendirmesinden söz etmiştim. Wenchang, bu ifadenin uluslararası toplum tarafından yanlış yorumlandığını ve yanlış anlaşıldığını söylüyordu. Ona göre “Bu iki kelimenin gerçek anlamını kavrayabilmek için geleneksel Çin kültüründeki derin köklerine, geçmişte nasıl kullanıldığını bakmak gerekir. Güney Hanedanı (MS 420-589) Prensi Xiao Tong, ‘taoguang’ terimini ilk kez kullandığında, sosyal yaşamdan (günlük yaşamın oyalayıcı işlerinden) çekilmesi gereken bilgeleri kastediyordu. Song Hanedanlığı’nda (960-1279) ‘yanghui’ ifadesinin ilk kullanımı, başarıyı hedefleyerek-izleyerek kendi kendini yetiştirmeyi tanımlıyordu. Qing Hanedanlığının (1644-1911) sonlarına kadar, bu iki terim (tek başına veya ikisi birlikte) serinkanlılık, ayrıntılı planlama ve sıkı çalışma içeren düşük profilli davranışları ifade etmek için kullanıldı. Bu ifade, uzak görüşlü hedeflere yönelik gösterişsiz ama gayretli çabalara girişmek için içsel bir inancı içerir. Bu haliyle, ‘yousuo zuowei’ yani ‘bir şeyi başarmaya çalışırken düşük profil benimsemek’ veya ‘bir şeye ulaşmaya çalışmak’ için temel bir önkoşulu ifade eder. İntikam ya da saldırganlıkla hiçbir ilgisi yoktur.”

 

Eski Bakan yardımcısının yukarıdaki açıklamasından hareketle bir tespitte bulunursak, Çin’in ulaşmak istediği “uzak görüşlü hedef”in ulusal endüstriyel kalkınma olduğunu söyleyebiliriz. Bu hedef için Çin, ayrıntılı planlama yapmıştı, serinkanlıydı, sıkı çalışıyordu ve bu çabası gösterişsiz ama gayretliydi. Sanayileşme, kalkınma gibi hedefler için bir bitiş noktası olmadığını (yani bir süreç olduğunu) göz önünde bulundurarak, Çin’in başarmak istediği hedefe ulaştığını söyleyebiliriz. Çin’in “Artık hedefimize ulaştık. Şimdi bir dünya gücü olarak ortaya çıkabilir ve ABD hegemonyasını tehdit edebiliriz” gibi bir niyeti olmadı.

 

Zamanımız geldi


Deng Xiaoping’in “Işığımızı gizlemeli ve zamanımızın gelmesini beklemeliyiz” diye (bağlamı dışında) yorumlanan özdeyişinden hareketle söylersek, Çin’in “Zamanımız geldi. Artık ışığımızı gizlememize gerek yok. Şimdi ortaya çıkmalı, gücümüzü göstermeliyiz” diye bir politikası olmadı. Yani ABD’yle karşı karşıya gelmeyi isteyerek seçmedi. Dünya pazarlarından hak ettiği payı almasını sağlayacak, kurallarını ABD’nin koyamadığı ve istediği gibi değiştiremediği bir küreselleşmeyi savundu. Çin’in ekonomik yükselişini kendi ekonomisi-pazarları ve dolayısıyla hegemonyası için tehdit olarak görüp oyunu bozan ABD’dir. Bir-iki yıl öncesine kadar Çin, gerek ağırlığını artırdığı uluslararası kurumların devreye girmesiyle, gerekse küreselleşme savunuculuğu yaparak ABD’nin oyununu bozmayı veya geriletmeyi ve böylece açıktan karşı karşıya gelmemeyi denedi. “Kurt savaşçı diplomasi” olarak anılan yüksek profilli diplomasi Çin’in bu yolu izlemekle yetinmeyeceğine ve gerekirse terk edebileceğine dair işaretlerdi. Bu diplomasi işin retorik boyutuydu. Fakat Çin, artık retoriğin yanı sıra sahaya da indi. Gelecek yazıda buradan devam edeceğim.

 

Bitik Adam rejiminin sonu


Lüks aracının içinde narkotik madde çekerken görüntülenen o kişi AKP-Saray rejiminin her açıdan (yolsuzluk, yağmacılık, aç gözlülük, görgüsüzlük, yalancılık, kasabalı rüküşlüğü ve şatafat düşkünlüğü, iki yüzlülük vs) tam bir özeti. 20 yıllık bir iktidarın (ve partinin) çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu hiçbir şey bu kadar iyi özetleyemezdi. İktidarlarının (ve partilerinin) “executive summary”si önlerinde duruyor. Başarılarıyla ne kadar gurur duysalar azdır. Bu genç ifşa olmasaydı, muhtemelen sonraki seçimlerde milletvekili adayı olurdu. Reisinin isteği üzerine Meclis’te el kaldırıp indiren, muhalefete çemkiren bir arsız trol olmaya çok uygun bir profil gibi görünüyor. Eminim Aktrollük deneyimi de vardır. Bir “dava neferi” menzil-i maksuda emin adımlarla kutlu yürüyüşünü sürdürürken ayağı takıldı, tökezledi. Şimdi bu pudra şekeri müptelasını harcayıp kendilerini temize çıkarmaya çalışacaklar; ama nafile. Çünkü toplum bu çürümeyi, kokuşmayı gün geçtikçe daha ağır hissetmeye başladı. Siyasal İslamcı faşizm+ırkçı faşizm ittifakını kurtaracak bir sihirli formül artık yok. Şimdi “bitik adam rejimi” için zaman nasıl gideceğine karar verme zamanı.