28 Mart 2021 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
İki-üç yıl kadar önceydi, Avustralya ile Çin’in ilişkilerinde bir gerilim yaşandığı günlerde Çin Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden biri Avustralya’nın hop oturup hop kalkmasına neden olan bir twit attı. Twitte bir Avustralyalı askerin bir Afgan çocuğun boğazına bıçak dayamış halde bir fotoğrafı yer alıyordu ve “Afgan sivillerin ve mahkûmların Avustralyalı askerler tarafından öldürülmesiyle şok olduk. Bu tür eylemleri şiddetle kınıyor ve sorumlulardan hesap sorulması çağrısında bulunuyoruz” diye yazıyordu.
Bu çıkış başta Avustralya olmak üzere
neredeyse herkesi şok etti. Avustralya hükümeti Çin’in kendilerinden özür
dilemesini istedi fakat aldığı cevap o twitten bile beterdi. Çin Dışişleri
Bakanlığı “Bir özür dilenecekse, bu, Afganistan’dan özür dileyen Avustralya
olmalıdır” dedi. O twit ve bu cevap o güne kadar ağırbaşlı, bilge ve uzlaşmacı
olarak bilinen Çin diplomasisinden hiç beklenmeyen bir davranıştı. Bunu Çin’in
ABD heyetinin o bildik “dünyanın
efendisi” tavrıyla
ABD hegemonyasına
tehdit
İki-üç yıl öncesine kadar, Deng
Xiaoping’in “reform ve açılım” politikasından itibaren neredeyse kırk yıl, Çin
diplomasisi Batı ile karşı karşıya gelmeme ve çatışmama politikası izledi; düşük
profilli bir diplomasi yürüttü. Sovyetler birliği dağılmadan önce ABD’nin Çin’e
karşı yürüttüğü diplomasi için de aynı şey söylenebilir. Mao’nun “Üç Dünya
Teorisi” Sovyetler Birliğini (SB) emperyalist ve baş düşman olarak görüyordu.
Bu düpedüz saçma teoriyi fırsat bilen ABD, Çin’i SB bloğundan uzak tutmayı
garantiye almak ve becerebilirse Çin ile SB arasındaki krizi derinleştirmek ve
Çin’i ABD’nin yanına çekmek istiyordu. O yıllarda ABD’nin Çin’e karşı “düşük
profilli” diplomasi yürütmesinin nedeni budur. Son kırk yılda, ABD’nin Çin’i
kontrol etmek ve becerebilirse yarı sömürgeleştirmek için sergilediği onca çaba
ve baskının hiçbir işe yaramaması ve Çin’in ABD hegemonyası için bir tehdit
olarak yükselmesiyle diplomasideki bu bahar havası da bozuldu.
Kendisinde Çin ile üst perdeden
konuşma, istediği her konuda dilediği gibi eleştirme hatta neler yapması
gerektiğini söyleme ve doğrular dayatma hakkı bulan “Beyaz Adam” Çin
diplomasisinin “karşı karşıya gelmeme ve çatışmama” politikasından kaynaklanan
o ağırbaşlılığını zayıflık olarak anladı. Şimdi kendileriyle aynı perdeden
konuşan bazı Çinli diplomatları gördükçe bu kadar şaşırmaları sanırım bu
yüzdendir. Bunlar iyi yetişmiş, diplomasiyi iyi bilen, bilgili ve yetenekli
birinci sınıf diplomatlar. Yani öyle sağa sola aklına estiği gibi zart zurt
ederek konuşan ağzı bozuk bir hırt, lümpen varoş bitirimi değiller.
Kurt
savaşçi hikâyesi
Washington Post’a göre, “Biden
yönetimi Çin’in ‘kurt savaşçı diplomasisi’ gerçeğini ilk defa tattı.” Peki,
nedir bu “kurt savaşçı” hikâyesi? 15 Ağustos 2018’de yayımlanan “Dozaşımı
milliyetçilik, kahramanlık” başlıklı yazımda o günlerde Çin’de gösterimde olan
“Kurt Savaşçı” filminden bahsetmiştim. Adını bu filmlerden alan “kurt savaşçı
diplomasi”, Çinli diplomatların Çin’in ulusal çıkarlarını savunmak için
çatışmacı olmaktan kaçınmayan davranış ve eylemlerini anlatıyor. Bu tanımlamayı
yakıştıran ise Foreign Policy dergisi. Bu dergiye göre, “Son birkaç yılda Çin
diplomasisi daha iddialı hale geldi ve diplomatları daha keskin bir dil
kullanmaya, çatışmacı-sert bir söylem ve duruş sergilemeye başladı. Bu yeni
yaklaşım Çin diplomasisinin muhafazakâr, pasif ve ılımlı diplomasiden iddialı,
proaktif ve yüksek profilli diplomasiye geçişini gösteriyor.”
Taoguang Yanghui
Bu Çince ifade Deng Xiaoping’in ünlü bir özdeyişi. Kullanmak isteyenin niyetine bağlı olarak çok çeşitli şekillerde yorumlandı. Bu yorumların en bilineni “ışığımızı gizlemeli ve zamanımızın gelmesini beklemeliyiz”dir (tam anlamı “düşük profilli ol ve zamanı bekle”dir). Eski Dışişleri Bakan yardımcılarından akademisyen Yang Wenchang, bu ifadenin uluslararası toplum tarafından yanlış yorumlandığını ve yanlış anlaşıldığını söylüyor. Bir ABD’li diplomatın bu ifadeyi anarak kendisine “Parlak kılıcınızı şimdilik masanın altında saklıyorsunuz, onu ne zaman ABD’ye sallayacaksınız?” dediğini yazıyor. Bu iki kelimenin tarihi kökenleri ve geçmişte nasıl kullanıldığını açıkladıktan sonra “Deng Xiaoping, 1990’ların başında Çin’in stratejik diplomatik düşüncesini tanımlamak için ‘taoguang yanghui’yi ilk kez kullandığında, Çinli diplomatlardan sakin olmalarını, küresel değişiklikleri dikkatle gözlemlemelerini ve ortaya çıkabilecek her türlü fırsatı değerlendirmeye hazır olmalarını istiyordu. Ayrıca Çin’in “liderlik amaçlamaması” veya “bayrak göstermemesi gerektiğini vurguluyordu” diyor.
Wenchang’a göre “Bu iki kelimenin gerçek anlamı için geleneksel Çin kültüründeki derin köklerine bakmak gerekir. Güney Hanedanı (MS 420-589) Prensi Xiao Tong, ‘taoguang’ terimini ilk kez kullandığında, sosyal yaşamdan çekilmesi gereken bilgeleri kastediyordu. Song Hanedanlığı'nda (960-1279) ‘yanghui’nin ilk kullanımı, başarıyı izleyerek kendi kendini yetiştirmeyi tanımlıyordu. Qing Hanedanlığının (1644-1911) sonlarına kadar, bu iki terim (tek başına veya ikisi birlikte) serinkanlılık, ayrıntılı planlama ve sıkı çalışma içeren düşük profilli davranışları ifade etmek için kullanıldı. İfade, uzak görüşlü hedeflere yönelik gösterişsiz ama gayretli çabalara girişmek için içsel bir inancı içerir. Bu haliyle, ‘yousuo zuowei’ (bir şeyi başarmaya çalışırken düşük profil benimsemek) veya ‘bir şeye ulaşmaya çalışmak’ için temel bir önkoşulu ifade eder. İntikam ya da saldırganlıkla hiçbir ilgisi yoktur.”


