18 Eylül 2019 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Uzun bir zamandır,
özellikle son on yılda, emperyalizm Şincan’ı (Uygur bölgesi) Çin’i içeriden
istikrarsızlaştırma aracı olarak kullanmaya çalıştı. Fakat bu sorun artık çözüldü
sayılır. İslamcı teröristler ya ülkeden kaçıp Suriye’ye gittiler (ve asla
dönemeyecekler) ya da hapisteler. Militan sayılmaması gereken birkaç bin kişi
ise şimdi Çin’in meşhur “Yeniden Eğitim” süreciyle kazanılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla,
Çin’i içeriden istikrarsızlaştırmak için emperyalizme yeni bir yumuşak karın
gerekiyor. İşte o hassas bölge Hong Kong (HK); yani emperyalizm öyle olduğunu
düşünüyor.
Suçluların iadesi Yasası”nın
geri çekilmesiyle HK’ da sular duruldu sayılır. Maç salonları vs gibi yerlerde
yapılan düşük katılımlı küçük gösteriler dışında ortalık sakin. Sonda söyleyeceklerimi
en başta söyleyeyim: (1) HK gösterilerini ilerici gösteriler olarak görmek çok
zor. Hele bir de Gezi ile karşılaştırmak düpedüz ahmaklık olur. Çin’e karşı yapılan
her gösteriyi, eylemi “özgürlük, demokrasi vs yanlısı” diye alkışlamak ve
desteklemek liberallerin (ve sağcıların) işi olabilir. Onlar zaten benim ilgi
alanım dışındalar. (2) Bu olaylar, gösterileri düzenleyen grup açısından protesto
gösterisi değil bir ayaklanma provası veya girişimiydi.
ÇKP, gösterilerin
arkasında “koloni dönemi artıkları” dediği ve “dörtlü çete” olarak nitelediği
dört kişinin olduğunu düşünüyor. Bu dört kişiden biri çok zengin bir avukat ve
eski bir meclis üyesi (milletvekili). Diğeri bir medya yatırımcısı ve Çin
karşıtı kışkırtıcı, faşizan, “polisle çatışmaktan ve HK hükümeti ile şiddet
yoluyla mücadele etmekten kaçınmamak gerektiği” içerikli yayınlar yapan “Apple
Daily” portalının da sahibi. Bir diğeri koloni döneminde İngiltere adına HK’ da
üst düzey yöneticilik yapan birisi. Son üye, 2014’teki “Şemsiye Hareketi”
gösterilerinde de ön planda olan ve “HK Genel Yöneticiliği”ne aday olup ancak yüzde
6,3 oy alabilen birisi. Ortak özellikleri hepsinin aynı zamanda İngiltere
vatandaşı olmaları, İngiltere kolonisi döneminde yönetimle çok yakın ilişkiler
içinde bulunmaları, sağcı ve yeminli anti-komünist olmaları.
“Suçluların İadesi
Yasası”nın daha konuşulmaya başladığı bu yılın başlarından itibaren bu dört
kişinin ABD’de çok sayıda kongre üyesiyle ve Mike Pence ile bu konuda
görüşmeler yaptıkları, ABD medyasına konuştukları ve “Bir ülke, iki sistem”
ilkesine karşı olduklarını defalarca dile getirdikleri biliniyor. Bu
ilkeye/modele karşı olmak, aslında Çin’den ayrılık yanlısı olmak anlamına
geliyor. Ayrılıkçılık (ağır) suç sayıldığı için onun yerine “bu ilkeye karşı
olmak”, “tam bağımsızlık”, “tam demokrasi” gibi bulanık ifadeler kullanılıyor. Yasa
HK meclisinde gündeme geldikten sonra (özellikle son zamanlarda) görüştükleri
kişiler kervanına Mike Pompeo ve John Bolton da katılmış. Bu HK’lu dört kişiden
Medya yatırımcısı olan şahsın ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile yakın ilişkileri
olduğu, partiye ve başkan adaylarına defalarca yüklü miktarda bağış yaptığı
zaten uzun zamandır biliniyor. Gösteriler sırasında yaptıkları ABD ziyaretleri
ve orada yaptıkları görüşmeler, HK’daki ABD, İngiltere ve Kanada
Büyükelçileriyle neredeyse rutin hale gelen görüşmeleri zaten sır değil.
Kısaca, bir yanda
küresel kapitalizmin krizi giderek derinleşirken, diğer tarafta ABD’nin
güç-hegemonyasında zayıflama da artık görünür hale geldi. Buna karşılık sessizce
ilerleyen ve etki alanını genişleten bir Çin var. Buna bir de ticaret
savaşlarında geri adım atmamasını, aksine, yaptırımlarla karşılık vermesini
ekleyin. Yani ABD’nin ticaret savaşı beklediği sonucu vermiyor. Şimdi Çin’i içeriden
istikrarsızlaştırıp bunun üzerinden bir kapsamlı uluslararası baskı için bir yol
aranıyor gibi görünüyor. Bu noktada ABD emperyalizmi ile HK’lu
işbirlikçilerinin amaçları tam uyuşmuyor. İşbirlikçiler Çin’den ayrılmayı (ve
tabii ki İngiltere kolonisine dönüşü) arzu ederken, ABD, HK’u Çin’i
istikrarsızlaştırıp içeriden zayıflatacak bir araç olarak kullanmak istiyor.
İşbirlikçiler anlayamasa da, artık Çin olmadan HK’un da olamayacağını
emperyalizm gayet iyi biliyor. HK burjuvazisi çıkarının Çin’le işbirliği
yapmayı gerektirdiğini anlayıp HK’u satmasaydı (hepsi Çin’e taşındı ve büyük
üreticilere dönüştü), kendi başına var olmak için belki bir şansı olabilirdi.
Göstericilerin “tam
demokrasiyi kazanana kadar mücadelemiz sürecek” açıklaması, yukarıda da
bahsettiğim gibi, “Çin’den ayrılıncaya kadar” anlamına geliyor. HK’un siyasal
sistemi İngiltere’nin eseri, yasaları onlar hazırladı ve bugünkü işbirlikçilerin
buna hiçbir itirazı olmadı. Çünkü sistem Çin yanlılarının yöneticilik
seçimlerini kazanamaması ve mecliste çoğunluğu sağlayamamasını garanti etme
üzerine kurulmuştu. HK sermayesi Çin ile işbirliğine gidince plan suya düştü ve
kurulan sistem beklenenin tam tersi sonuç verdi. Ayrıca, koloni döneminde HK
valisi hep İngiltere tarafından atamayla göreve gelmiş (hiç seçim olmamış) ve
işbirlikçiler buna asla itiraz etmemiş. HK’da “Demokrasi ve nasıl bir
demokrasi” sorunu ilk defa geçen seçimlerde bağımsız sol adayın seçim
mitinglerinde kitlesel olarak meydanlarda konuşulmaya başlandı. (11.09.2016
tarihli “O demokrasini de al git” başlıklı yazıma bakınız). Demokrasi konusu HK’un
gündemine ancak o zaman girdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder