06 Ekim 2019 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Halkın yakıştırdığı
isimle, namı diğer “ayakkabılı Marie Antoinette”ten veya Filipinler eski
diktatörü Ferdinand Marcos’un muhterem zevcesi İmelda hanımefendiden
bahsediyorum. Yani pahalı çanta, ayakkabı, mücevher ve külçe altına olan tutkusuyla
bilinen engin sanatsal ilgisi, bilgiyle aydınlanmış ve kültürle yontulup
incelmiş zarafet abidesi kişiliği, först leydi olarak yüksek temsil yeteneği olan
“özel-ayrıcalıklı” birinden… İmelda hanımın eğitimsiz, görgüsüz, cahil, rüküş, varoş
tabiatlı, ihtiraslı, haset diye tanımlanması tamamıyla Marcos’un rakiplerinin
kıskançlığı. Yani herhalde öyledir, Marcos öyle dediğine göre… Zaten onun
“kelebeği” başka türlü olamaz. Yarasa bile olsa, onu kelebek olarak görmemek sadece
kem gözlerin fesatlığıdır.
İmelda hanım, ilk
eşinden de beş çocuğu olan bir zengin avukatın ikinci eşinden ilk çocuk olarak
doğmuş. Daha doğduğu gün babası, “Bu
çocuk farklı-özel biri olacak” demiş. Herhalde “her şeyi hak ettiğine-her şeyin
onun hakkı olduğuna ve ayrıcalıklı-üstün olduğuna inanan biri” demek istemiş
olmalı. Babanın işleri bozulup aile
yoksulluğun pençesine düşünce zor günler başlamış. Arkadaşlarının içinde
“İmelda, ailen yine okul taksitini ödeyemedi” diye okul yönetimi tarafından defalarca
rencide edilmiş. Üniversite eğitimi ve daha iyi bir hayat umuduyla geldiği
Manila’da akrabalarının yanında köleden hallice muamele gören bir sığıntı olarak yaşamak zorunda kalmış. Niteliksiz işlerde
ucuza çalışmış vs. Yaşadığı bu zorluklar onu hayat yorgunu yapmak veya
bezdirmek yerine, tam aksine, ihtiraslarını kamçılamış.
Ağır yaşam koşullarıyla boğuşmak ancak bizim gibi sıradan insanları
yorar, bezdirir. “Özel-ayrıcalıklı biri” için ise “hak etmediği yaşam
koşullarına katlanmak zorunda kalmaktır” ve hak ettiklerini ona sunmayan bir
suçlu/suçlular mutlaka vardır. Gerçi bu “özel biri” oluşu başvurduğu üniversitelere kabul edilmesine, iyi bir eğitim almasına
yetmemiş. Gerçekte, kendini “ayrıcalıklı-üstün” biri zannedenlerin
tamamı gibi, o da özel yeti-yeteneklere sahip biri değildir. Kendi hakkında abartılı/gerçeğe
uymayan inanışlara sahip sıradan ihtiraslı biridir, hepsi o kadar.
Politikacı bir yakını sayesinde katıldığı bir toplantıda
Marcos ile tanışır; fakat tanıştığı
bu adamdan başlarda pek hoşlanmaz. Marcos, henüz yolun başında olduğu “Başkan
Marcos projesi”nin vitrini için ideal eş adayını bulduğuna inanır ve İmelda
hanıma defalarca evlilik teklifi yapar. Fakat İmelda Hanım, hoşlanmadığı bu
adamın evlilik teklifini her defasında geri çevirir ve uzak durmaya çalışır.
Hatta “Kendini bir şey zanneden bu kılkuyruğa mı kaldım” gibi bir şeyler dediği
rivayet ediliyor. Zira bu adamın
onu “hak eden” bir şövalyeye, bir beyaz atlı prense, bir aristokrata benzer bir
tarafı yoktur. Ama Marcos pes etmez. Aradan geçen zamanda hanımefendi ile
hangi dilden konuşması gerektiğini öğrenmiş olsa gerek ki, son görüşmelerinde
“Bir gün bu ülkenin först leydisi olmak ister misin?” diyerek altın vuruşu
yapar. Zaten artık durum da yavaş yavaş değişmeye başlamıştır: Marcos, özellikle
ABD işgali döneminde palazlanan Filipinli zenginlerin desteğini almakta ve
geleceğin Başkanı olarak parlatılmaktadır. Yani artık yıldızı parlamaya
başlayan o kılkuyruk ona “hak ettiği” hayatı, çocukluğundan
beri kurduğu bir hayali vaat etmektedir. Velhasıl, çıkar
kokusu almakta uzmanlaşmış burnu “Ferdinand Bey” (veya Bay
Ferdinand. Marcos’a böyle hitap edermiş) sayesinde
artık kaderinin değişmek ve bu hak etmediği hayatın geride kalmak üzere
olduğunun kokusunu hemen alır. İçindeki “cefakâr
Filipinler milletine hizmet etme aşkı”na yenik düşen İmelda Hanım, evlilik
teklifini kabul eder. Böylece, Filipinler gelecek için bir “varoş tabiatlı först
leydi” kazanmış olur. Gerçi eğitim, bilgi, görgü, kültür konusunda fazlasıyla
yaya kalmıştır. Hatta bir defasında, başvurduğu bir üniversitenin sınav
jürisinde yer alan bir öğretim üyesi “Lütfen anlamını bilmediğiniz kelimeleri
kullanmaktan sakının” diyebilecek kadar ileri gitmiştir. Ama bu defolar dilediği
şeyi emek vermeden “hak etmesine” mani değildir; o,
ayrıcalıklıdır, üstündür.
Marcos’un
Başkanlık seçimi (1965) mitinglerinde kalabalıklara popüler halk şarkıları
söyler. Geçmişte az-çok müzik eğitimi almıştır ve bu konuda yetenekli olduğu
söylenir. Her ne kadar bu yeteneği üniversitelere kabul edilmesini sağlayacak
düzeyde olmasa bile, varoşlardan gelip meydanları dolduranlara şarkı söylemesine
yeter de artar bile. O günlerin tanıkları meydanlara toplananların Marcos’u
dinlemek için değil aristokrat bir aileden gelen güzel genç eşini görmek için
geldiklerini söylüyorlar. İnsanların onu görmek için gelmesi boşuna değildir. Geçmişte
“Filipinler Güzellik Yarışması”na katılmıştır. Adı “Filipinler güzeli” için en
güçlü adaylardan biri olarak geçmesine rağmen, daha ilk adımda yani Manila
adaylığı seçmelerinde elenir. Bu elemede jüriyi şaşkınlığa uğratan “kültürel
birikimi”nin rol oynadığı rivayet ediliyor.
İmelda hanımın
politik kariyeri büyük bir başarı ile başlar. Bu başarı, Marcos’un başkan
yardımcısı yapmak istediği ama Marcos’tan günahı kadar hazzetmeyen birini ikna
etmesidir. Başkan yardımcılığı teklifini o kişiye bir kez de kendisi iletir ve
kabul etmesi için bütün basının (haliyle ülkenin) gözü önünde hüngür hüngür
ağlar. Bu alımlı genç kadının izleyenleri duygu seline gark eden gözyaşlarından
çok etkilenen o zat Başkan yardımcılığı teklifini kabul eder. Gerçi İmelda
hanımın siyaset sahnesinde hızla yükselmesinin bu başarıyla bir ilgisi yok. O
günlerde ve daha bir süre, adeta aileden biri gibi sevdiği kimi işbitiricilerle
henüz ufak tefek yolsuzluklar yaptığı (bir nevi staj dönemi diyelim) bazı sosyal
sorumluluk projeleri, kültürel faaliyetler ve restorasyon-inşaat işleriyle
falan meşgul olmaktadır. Politikaya hızlı bir giriş yapması ve yükselmeye
başlaması onun adına bir talihsizlikle başlar: Ferdinand Bey’in İmelda Hanımefendiyi
bir ABD’li film yıldızıyla aldattığı ortaya çıkar. Uluslararası ve yerel basın
bu olayı köpürtmesine rağmen, İmelda hanım konuyu büyütmez. Bunun yerine, bu
krizi kendi siyasi hikâyesini yazacağı bir fırsata çevirir. Bu olaydan kısa bir
süre sonra, Marcos tarafından Manila valisi olarak atanır. Bir zaman sonra da milletvekili
seçilir ve ardından “İskân ve Çevre Bakanı” olur. Ülke adına yetkisiz
diplomatlık yapar ve el altından bazı anlaşmalar kotarır vs. Asıl başarısı banka
hesaplarına dökülen dolar balyası ve külçe altın miktarındaki yükseliş, hediye
edilen pahalı mücevher, çanta vs sayısındaki büyük artıştır.
Yatırım adına
yapılan gereksiz, savurganca harcamalar ve yolsuzluk çarkı zaten zayıf olan
Filipinler ekonomisini ağır bir krize sürükler. Marcos, özellikle son on yılda,
ekonomik kriz ağırlaştıkça olağanüstü hal yönetimleriyle yetkileri kendinde
toplayarak toplum üstündeki baskıyı artırır. Diğer yandan ise gösteriş-şatafat-arsızlık-yolsuzluk
zincirlerinden boşanır. Marcos ve İmelda hanımın yakın çevresi saraya doluşmuş
ve yağmanın baş aktörleri olmuşlardır. Fakat bu on yıl içinde Marcos’un
uykularını kaçıran ve “Halkın Gücü Hareketi” olarak bilinen bir örgütlü
muhalefet ortaya çıkmıştır. Hareketin lideri Marcos’un tutuklattığı Benigno Aquino’dur
(Marcos’a karşı seçimi kazanan Başkan Corazon Aquino’nun eşi). Cezaevinde ağır
bir kalp krizi geçiren B. Aquino, yüce gönüllü İmelda hanımın kendisiyle yaptığı
bir anlaşma karşılığında ABD’de tedavi görmesi için tahliye edilir. Anlaşmanın
tek şartı vardır: B. Aquino, ABD’ye Filipinler’e bir daha dönmemek üzere
gidecektir. Fakat B. Aquino, ABD’de tedavi gördüğü sırada “Şeytanla yapılan
anlaşma anlaşma değildir” der ve iyileştikten sonra geri döner. Daha ülkeye
giremeden Manila havaalanında suikasta uğrar ve öldürülür (1983).
Son seçimde (1986) Marcos,
artık “Halkın Gücü Hareketi”nin fiili lideri olan Corazon Aquino’ya karşı
kaybeder. Kaybettiğini herkes bilmesine rağmen, son iki/üç seçimde olduğu gibi yine
seçim kurumuyla birlikte yaptıkları bir hileyle, seçimi kazandığını ilan eder
ve sarayın balkonundan o an yağan yağmurda beraber ıslandıkları destekçilerine
bir balkon konuşması yapar. Onun konuşmasının ardından, İmelda hanım, diktatör
Marcos’un vatan-millet aşkını dile getiren “Senin sayende” adlı şarkıyı gözyaşları
içinde söyler. Diktatör, irade hırsızlığına halkın gösterdiği tepkiyi bu kez de
bastırabileceğini ve böylece bir beş yıl daha (ve mümkünse ölene kadar) başkanlık
koltuğunda oturabileceğini ummaktadır. Fakat beklemediği bir şey olur ve o daha
balkon konuşması yaparken gösteriler öyle bir yükselir ki, Marcos’un mavzerine
dönüşmüş olan ordu bile ikiye bölünür (çoğunluk Aquino’yu destekler). İmelda
hanımın anlattığına göre, “Ferdinand Bey korkuya kapılır ve Filipinler
milletinin bu vefasızlığına çok içerler”. Önünde ya halkın eline düşmek ya da
ülkeyi terk etmek seçenekleri vardır. Ertesi güne bile kalmadan istifa ettiğini
duyurur, ailesi ve seksen kişilik suç örgütüyle birlikte ABD’ye kaçar (1986).
Först leydi’den geriye
15 adet vizon palto, 1000 adet kadar pahalı çanta ve 7500 çift özel yapım ayakkabı
kalır. Ayrıca, ABD hükümeti Marcos ailesinin Amerika’ya yanlarında getirdikleri
milyonlarca dolar nakit, hisse senetleri, pahalı mücevherler ve altın
külçeleriyle giriş yaptıklarını açıklar.
Başkan Corazon
Aquino, Marcos’un ölümünden (1989) sonra, 1991 yılında Marcos ailesinin
Filipinlere dönmesine izin verdi. Devrik först leydi bir taraftan hakkında
açılan çok sayıda dava ile uğraşırken, diğer taraftan Filipinlilerin Marcosland
dedikleri, Marcos’un doğup büyüdüğü yer olan ülkenin en gerici bölgesinden iki
kez milletvekili seçildi -halen milletvekili. İki kez aday olduğu Başkanlık
seçimlerinde sonuç onun adına hezimet oldu. Göründüğü kadarıyla, Filipinler
halkı onun hak ettiği, onun olması gereken, ellerinden zorla alınan şeyi ona
geri vermemekte ısrarcı. Bu arada, birkaç ay önce, rüşvet-yolsuzluk
suçlamasıyla açılan altı davadan 42 yıl hapis cezası aldı. Bugünlerde 90
yaşında ve hesap vermeye devam ediyor. Filipinler halkının onun adına İngilizce
“-ific” son ekini ekleyerek türettiği “Imeldific” diye bir kelime var.
Görgüsüzlük, savurganlık, şatafat, kibir ve arsızlığı tanımlamak için
kullanılıyor. Yani İmelda hanımefendi tarihe hak ettiği sıfatla geçecek…
* Bilgilerin bir
kısmını açık kaynaklardan derledim. Özel sayılabilecek ayrıntıları ise burada
tanıdığım İmelda Marcos’un akrabalarından bir (solcu) akademisyenin
anlattıklarından aldım.
