22 Eylül 2013 Pazar

Kızım için adalet

22 Eylül 2013 tarihli BirGün Gazetesinde "Mao Usta’dan yadigâr Laojiao artık yok" başlığı ile
yayınlanmıştır

Beş yıl kadar önceydi, Çin’de bir anne “kızım için adalet” yazılı bir dövizle yerel hükümet binası önünde gösteri yapmaya başladı. On bir yaşındaki kızını kaçırıp tecavüz eden ve fuhuşa zorlayan yedi kişiden beşine verilen cezaların az olduğunu söylüyordu (iki kişi idam, dört kişi müebbet, bir kişi on beş yıl).

Annenin figanı toplum vicdanında ve medyada karşılık buldu. Komuoyunda dile getirilen her şeyi devletlerin o sağır duvarları da duyar ama işlerine geldiği gibi… Birkaç gün sonra "toplum düzenini bozmak ve topluma olumsuz etkide bulunmak" suçlamasıyla polis kadını göz altına aldı ve Laojiao için on sekiz aylığına çalışma kampına gönderdi. Haber duyulunca “isteği doğru olmayabilir ama acısını anlayın ve saygı gösterin” diyen kamuoyu baskısı arttı. Anneyi sekiz gün sonra serbest bırakmak zorunda kaldılar. Kadın yaşadığı gözetimin haksız olduğu gerekçesiyle dava açtı ve tazminat kazandı. 

Bu sonuç Laojiao için adeta karşı kampanyaya dönüşen tartışmanın da fitilini ateşledi. Ülkenin her tarafından mağdurların hikayeleri basına konu olmaya başladı. Avukatlar da sistemin fesh edilmesi için anayasa mahkemesinde dava açtı. Geçenlerde mahkeme Çin hükümetinden Laojiao sisteminin fesh edilmesini istedi.

Polis bazen sistemi korumaya çalışırken aslında altını oyuyor ve hiç istemeden hayra vesile oluyor. Kadını çalışma kampına göndermekle yüz karası bir uygulamayı herkes için görünür kıldılar.

Laojiao (laodong jiaoyang) “emek kullanımı yoluyla yeniden eğitim” demek. Yani “topluma kazandırma”nın Çincesi. Tamamıyla polisin kararıyla uygulamaya konuyor. Bu cezayı alan birinin duruşma, avukat veya yargı kararı isteme hakkı yok. Polisin ceza biçtiği birisi o sürede “yeniden eğitim” için çalışma kampında gönderiliyor. Orada kamu işletmelerinde çalıştıkları söyleniyor. Aynı sektörde çalışanlar kadar ücret ödeniyormuş. Islah olup olmadığının takdiri kamp yönetimi ve görevli diğer kurumların insafına kalmış.

Bu sistem 1957’de kurulmuş. Önceleri yeniden eğitim adı altında çoğunlukla muhaliflere, sistemle sorun yaşayanlara uygulanırken zamanla içeriği ve kapsamı epeyce genişlemiş ve fiili cezaya dönüşmüş.

Kamplarda nasıl bir “yeniden eğitim”verildiğine ilişkin fazla bilgim yok. Bildiğim kadarıyla, suçunu itiraf etmesi, kabullenmesi, değişmesi gerektiğine inanması ve değişmesi gibi bir “eğitim” süreci var. Çin kültüründe insanın bir hatasını veya suçunu inkar etmesi utanç verici, küçük düşürücü bir davranıştır. Kabul etmek ise büyük bir erdemdir. Bu sistemi ilk düşünenler bu noktadan yola çıkmış olmalılar. Bunları yazarken gözümün önünden “son imparator” filminde imparatordan itiraflarda bulunması istenen sahneler geçiyor.

Yeniden eğitime alınanlar içinde hikayesini iyi bildiğim iki “gerçek” Komünist de var. Birisi, Tiananmen Meydanı’ndan öğrencilerin sağ salim ayrılmasını sağlamak için görüşmeler yapan ünlü bir profesör. Üç yıl yeniden eğitim cezası almış. İtiraz etmiş ve 5 ay sonra salıverilmiş. Diğeri ise bir işçi sınıfı-emek aktivisti. Deng Usta’nın “ikici devrim”inin işçi sınıfına neler ettiğini anlatan toplantılar yaptığı ve işçileri ayarttığı için yeniden eğitime alınıp birkaç ay kampta kalanlardan. O da itiraz edip serbest kalmış. Tabi ki bunlar görmezden gelinemeyecek kadar tanınan, bu nedenle itirazlarına cevap verilen birkaç şanslı adam. 

Laojiao artık tarih oldu. İnsan onuru bir kez daha zorbalığa galebe çaldı. Hani “hiçbir şey zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü değildir” derler ya, bu da işte o minvalde bir şey…

8 Eylül 2013 Pazar

Kartvizit kadınlar

08 Eylül 2013 tarihli Birgün Gazetesinde yayınlanmıştır

TV’yi açar açmaz bir kadının “para ve ihtiraslarınız ruhunuzu satın almış. Şeytan ruhlu adamlar” tiradıyla ekranda bir mikrofon hedefe doğru uçtu. Kadın tanıdık bir sima ama gelde hatırla… Neyse ki internet var.

Beş yıl kadar önce bir gazetede buranın zenginlerinden biriyle yapılan bir haber-söyleşi çıkmıştı. Bu zat biricik evladı olan güzel kızının lezbiyen olmasına kahrediyordu. Onu lezbiyenlikten vazgeçirip kendisine âşık edebilecek yiğide büyük bir de ödül vaat etmişti. Sanki Keloğlan masalı tadında ama aynıyla vaki…

Mikrofonu fırlatan işte o genç kadın. Geçmişteki dik duruşunu hatırladıkça, bu çıkışına duyduğum sempati daha da arttı. Hiddetine sebep olan mevzu bence bir mikrofona hedef olmaktan fazlasını hak ediyor. Olayın yaşandığı programın tanıtımından kısa bir özet şöyle:

“Çin Bekâr İş Adamları Kulübü, zengin bekâr erkeklerle tanışmak isteyen kadınları seçmek için bir duyuru yaptı. Tanışma partisi’ne katılmaya hak kazanmak için adayların görünüş, zekâ, yaşanılabilirlik, psikoloji ve sağlıktan oluşan beş turu geçmeleri gerekiyor (…) ‘Zengin erkekle tanışma randevusu yarışması’nın nihai seçmelerine yalnızca 50 kadın katılabilecek.”

Anladığım kadarıyla, burnu para kokusu almakta uzmanlaşmış yapımcı Çin’in zengin bekârlarını bu “iş”e ikna etmiş, bir kulüp kurdurmuş ve o kulüp aracılığıyla bu duyuruyu yaptırmış. Yarışma sonuçlandıktan sonra bu “peri masalı” Çin’de ve HK’da Tv’de yayınlanacakmış.


Program konuğu genç kadın, erkek egemen Çin kültürü hakkında ve patriarkal sosyo-ekonomik yapının cinsiyetçi rolleri kadınlar aleyhine sürekli yeniden ürettiği üzerine anlamlı değerlendirmeler yapmış. “Yarışma” ile kadının nesneleştirildiğini, küçük düşürüldüğünü ve hatta metalaştırıldığını anlatmış uzun uzun. “Ayrıca, zengin erkeklerle tanıştırılan ‘seçilmeyen’ kadınların sonraki yaşamaları nasıl olacak. O çevrenin kadınlarla daha sonra ilişkilerinin olmayacağına kim inanır” demiş-ki yüz kızartacak bir uyarı/ima… Bu söz boşuna değil: Basında Çin’in kadim “metres” geleneğinin yeni zenginler arasında tekrar “moda” olmaya başladığına dair yazılar çıkıyor.

Yapımcı izlenme rekoru beklediği “projesi” hakkında edilen sözlere belli ki çok bozulmuş. İşbilir pazarlamacı ağzıyla “geleneksel Çin kültüründe var olan ‘görücü usulü evliliği’ bugüne uyarladık. Aslında geleneklerin üstündeki tozu silkelemekle kültürel bir hizmet de yapmış oluyoruz (…) 5-10 milyon Yuan yatırımı olan bir işadamı için bir eş iş kartvizitinin bir parçası gibidir. Senin gibiler bunu anlayamaz” deyince, film kopmuş. Genç kadın o tiradı atıp mikrofonu hedefe yollamış.

Çin’de bizdeki görücü usulüne biraz benzeyen geleneksel evlilikler halen yaygındır ama bu “iş”in onunla benzeşen bir tarafı yok. “Yarışma” tanıtımından laf kalabalığı ve demagojiyi ayıklayınca, ortaya “zengin erkeklerin aralarından eş seçebileceği en uygun adayları bulup hazır etmek” gibi bir gerçek çıkıyor. Buna benzer eş seçimleri yüzlerce yıl önce Çin imparatorları ve oğulları için yapılırmış. “Yarışma”nın Çin gelenekleri ile tek benzerliği bu.

Kadın katılımcı politik ve felsefi olarak söylenmesi gerekenleri zaten layıkıyla söylemiş. Ben de Türkiye’de de benzerleri bulunan bu erkekler için iki laf etmezsem olmaz: Yeni boy atan kapitalizmin bir şekilde türeyen zenginleri kültürel bazı farklılıklar gösterseler bile, çoğunun mayası aynı hamurdan oluyor. Ataerkil kültüre yaslanıp “para benim değil mi, istersem nam olsun diye 17 yaşında kız alırım” diyen “hacıağa” türevleri ile bu adamlar aynı hamurdan.