24 Mart 2014 tarihinde BirGün Gazetesinde yayınlanmıştır
Memleketin ana-akım basının
aklına buranın yoksullarıyla ilgilenmek nereden düştü bilmem. Geçenlerde bir
gazetenin internet baskısında buradaki yoksulların yaşamını anlatan resimlergördüm. Sanki “bir tarafta onca zenginlik varken, diğer tarafta böyle yoksulluk nasıl oluyor” diye soran şaşkın bir halleri var gibiydi. Şaşkınlıklarını, bunca yoksulluğun zaten o diğer taraftaki zenginlik yüzünden olduğunu anlayamadıklarına yormak fazla iyi niyet mi olur acaba…
Yoksulluk dünyanın her yerinde
bazen insanın içini acıtan görüntülere sebep oluyor. Gazetemiz yazarı “iktisat uleması”nın işine karışmak gibi
olmasın, benim anlayabildiğim şu: Bir memlekette zenginlik boy attıkça (kapitalizm
geliştikçe), yoksulluk da ona paralel olarak sanki daha yakıcı, beter bir hal
alıyor. O güne kadar insanların tutunduğu
dalları da birer birer kırıyor, korunmasız, desteksiz bırakıyor. Görünmez
yoksulların sayıları artarken, yaşam koşulları da fenalaşıyor, aynen
buradakiler gibi. Neden böyle olduğu hakkında bizi irşat etmek ulemaya düşer.
Benim iktisat bilgim kapitalizmin karanlık dehlizlerinde dolaşmaya yetmiyor.
Buraya ilk geldiğim zamanlar, HK’lu bütün üreticiler Çin’e taşınmakla meşguldü. İngiliz Kolonisi olduğu dönemde üretim üssü olan eski havaalanı bölgesindeki 10-15 katlı devasa binalar boşaldı ve bölge terk edilmiş Meksika kasabasına döndü. Bir zamanlar gürül gürül para akan o sokaklarda şimdi yokluk ve yoksulluğun ezik ve mahcup silueti dolaşıyor. Bazı binalar “yoksulluk simsarları” eliyle yoksulların ucuza kalabildiği barınaklar haline geldi.
Üretim buradan Çin’e ardında binlerce işsiz bırakarak
taşındı. Zaten üç kuruşa çalıştırılan bu insanların çoğu yeni bir iş bulamadı
ve kaybedenler kervanına katıldı. Aralarında kapitalizmin
cafcaflı ışıklarının sihrine kapılıp daha iyi bir hayat umuduyla HK’a gelen ve beter bir yoksulluğun
girdabına düşenler de var.
Yoksulluğun tüm vebali sanki
onlara aitmiş gibi, yoksulluğundan eziklik duyan bu insanlar şehirde pek
görünmezler. İncinmemek, onurlarını korumak için ortalıkta görünmeden o izbe
mekânlarının çevresinde yaşarlar. Yoksul midesi bu pahalı şehirde bile
kanaatkâr: Üç kuruş sosyal yardım veya ıvır zıvır işlerden kazanılanla günlük
iki öğün noodle çorbası, belki biraz pirinç ve sebze ile
doymayı öğrenmiş. Eski evim bu bölgeye yakındı. Burada tanık olduğum ve “yoksulluk ekonomisi” dediğim bu insanlık
hali hakkında ileride bir şeyler yazmayı planlıyorum.
Bunlar şehir içindeki ve
görebildiğimiz insanlar. Şehrin uzağında, Çin
sınırına yakın ormanlık alana kurdukları izbe barakalarda yaşayanlar da varmış.
Buraya ilk geldiğim zamanlar
vergi oranı yüzde 18’di. Fazla vergi toplandığı ve harcanacak yer olmadığı
gerekçesiyle, azaltıla azaltıla yüzde 16,5’e kadar indi. Yoksulların yaşam
koşullarının biraz düzelmesi için toplanan vergilerden daha fazla pay ayırmayı
ve bu amaçla vergi oranlarını artık düşürmemeyi akıl edebilmek uzun zamanlarını
aldı. O da ÇKP’nin resmi gazetesi
sayılabilecek (ana-akım memleket basınına göre daha bağımsız) “People’s Daily”de yayınlanan ve HK’daki yoksulların durumuna dikkat
çeken bir araştırma sonunda akıllarına gelebildi. Şimdi sosyal yardımı
artırmayı ve yeni evler yapmayı planlıyorlar.
ÇKP marifetiyle
bir rapor hazırlanmışsa, ciddiye almayacak hiçbir kişi/kurum yoktur-ben dâhil. Öyle
ki, gazetenin HK körfezindeki balık
nüfusuna ilişkin bir yazısından sonra oltacılığı bıraktım.
Aslında “Kowloon Park’ın kuşları”nı anlatacaktım; fakat laf uzadı. Sonraki yazıya kalsın…

