02 Haziran 2025 tarihli BirGün gazetesinde yayımlanan "En iyileri kendisi için seçen sistem" başlıklı yazının kısmen genişletilmiş ve değiştirilmiş halidir.
Önceki yazılarımdan birinde "Çin Komünist Partisi'ne (ÇKP) üye olmak belki dünyanın en prestijli üniversitelerinden birine kabul edilmekten daha zordur" diye yazmıştım. Her yıl 20 milyon insanın başvuru yaptığı fakat çok az sayıda insanın kabul edildiği bir üyelik sürecinden bahsediyorum.
Aday üyelik
"Aday üyelik" başvurusuyla başlayan parti üyeliği hayali başvuranların büyük bir kısmı için gerekli ölçütleri karşılamadıkları gerekçesiyle bu adımda son bulur. Başvuru yapanın mesleki olarak alanının en iyilerinden olması, yaşadığı çevre sakinleri ve yerel parti örgütü tarafından çeşitli nitelikler açısından tavsiye edilmesi, kendisi ve yakın çevre-aile bireylerinin adli sicil kaydının temiz olması, öğrenmeye ve görev almaya istekli olmak, çalışkan olmak, yerel parti kadrolarından bir mentörün gözetiminde 40 saatlik temel gelişim eğitimini (Parti hakkında temel bilgiler) tamamlamak vs diye uzayıp giden bu sürecin sonunda üyelik hayali ya son bulur ya da aşağıdan yukarıya doğru birkaç kademeden geçerek gelen raporu değerlendiren ÇKP üst yönetimi başvuru sahibini üyeliğe kabul eder.
Üyelik ve sonrası
Bu adımdan sonrası yükselme sürecidir ki, böyle bir niyeti olan biri için oldukça çetin bir yolculuktur. Yükseldikçe partiye bağlılık, parti tabanıyla ve halkla ilişkiler, parti disiplini, ideolojik ve mesleki yetkinlik, çalışkanlık, başarılı olmak vs gibi özellikler çok önemli sınama-değerlendirme ölçütleri haline gelir. Geçmiş yıllarda ÇKP üst düzey yöneticilerinin çocuklarının partiye kolayca üye yapılmaları ve hızlı yükselmeleri (bu kişilere Parti'nin prensleri yakıştırması yapılırdı) gibi güç istismarı konuları son 15 yıl içinde büyük ölçüde ortadan kaldırıldı. Parti üyesi bir tanıdığım sıradan parti üyeliği (kendisi de öyle) için "Tek ödülü bir olay olduğunda herkesten önce olay mahallinde görevinin başında olmaktır" dedi. Bir de, onun bahsetmediği, kamu hizmetlerinde bazı önceliklere sahip olmak gibi bir avantajı var.
Parti'de daha önceleri esas olarak üç devrimci sınıf -işçiler, çiftçiler ve askerler- temsil edilirken, bu yüzyılın başından bu yana daha fazla entelektüel, profesyonel ve girişimci parti saflarında yer aldı. Parti'nin "örgütlenme bölümü"nün verilerine göre, 2007'den bugüne kadar partideki mavi yakalı ve kırsal işçilerin oranı yüzde 40'lardan yüzde 30'a doğru düşerken, yönetici ve profesyonellerin oranı yüzde 22'den yüzde 30'a doğru tırmandı.
Bazı devlet görevleri açıkça parti üyeliği gerektirir, ki parti üyeliği gerektirmeyen devlet işleri istisnadır. Bu istisnaya tabi olanlar genellikle alt düzey görevlilerdir. Ayrıca, özel sektörde, özellikle bilişim sektöründe "Parti ve Parti faaliyetlerine dair güvenlik gereksinimlerini karşılamak koşulu" nedeniyle bazı pozisyonlar Parti üyeliği gerektirir. Örn. internet devleri Baidu ve Didi Chuxing de dahil olmak üzere bazi şirketler, bu faaliyetlerden sorumlu pozisyonlar için Komünist Parti üyesi profesyoneller arıyorlardı.
Tarihten alınan miras
Yukarıda ana hatlarıyla anlatmaya çalıştığım bu sınama-değerlendirme süreci aslında büyük ölçüde Çin'in imparatorluk geçmişinden alınan bir miras. Memurların aile veya siyasi bağlantılara göre değil liyakate göre (meritokrasi) seçilmesini sağlayan bu "İmparatorluk Memuriyet Sınav Sistemi" MS. 650-1905 yılları arasında (kurulup-yıkılan her hanedanlıkta), bin 255 yıl boyunca bazı değişiklikler geçirerek varlığını sürdürdü. En iyileri imparatorluk memuru olarak seçmek için tasarlanmış bu sistem 1905'te lağv edilmesine rağmen ruhu günümüzde üniversite seçme sınavı (gaokao), lise giriş sınavı (Zhongkao) ve mezuniyet sınavı (huikao), memuriyet giriş sınavı ve özellikle ÇKP üyelik, yükselme ve terfi prosedürleri kılığında yaşamaya devam ediyor.
İmparatorluk memuru olma hayali
Eleştirilerin hedefi olup gözden düşmeye başladığı imparatorluğun son yüz yılına kadar elit ailelerin erkek çocuklarının ve daha alt sınıflardan gelen ve iyi bir eğitim alabilmiş bazı şanslı gençlerin hayallerini süsleyen bir eşsiz fırsattı. O günlerde yazılanlara bakılırsa, en üst sınıfa atlamak, dokunulmazlık ve saygınlık kazanmak ve refah gibi ancak rüyada görülebilecek "yırtma fantezileri" neredeyse her adayın (başarısız olma endişesi yüzünden) ürkekçe inşa ettiği bir umut dünyasıydı. Kayıtlara göre iki yılda bir yapılan sınava 2-3 milyon civarında aday katılıyordu. Bazıları için mutlu sonla biterken, katılan adayların büyük çoğunluğu için sonuç sınav başarısızları ordusuna eklenmek oluyordu. 1850-64 yılları arasında 14 yıl süren, 17 eyaleti yerle bir eden ve tahmini 20 milyon cana mal olan Taiping ayaklanmasının lideri Hong Xiuquan da bu sınav başarısızları ordusu içinden çıktı (sınava üç kez girmişti).
Ön yeterlilik ve alt sınıfları eleyen elek
Sınava girmek için öncelikle yeterlilik almak almak gerekiyordu. Bunun için başlıca iki koşul vardı: (I) Klasik Çince (eski Çince) bilmek ve (II) yerel halk ve ileri gelenleri tarafından tavsiye edilen biri olmaktı. Kamu okullarının olmadığı imparatorluk toplumunda eğitim, "üstün klasik eğitim" olarak soylular ve tüccarların tekelindeydi. Kültürel kaynakların yerel seçkinlerin tekelinde olması bu ailelerin çocuklarını sınavda test edilen klasik metinleri okuma, anlama ve yorumlama becerileri açısından avantajlı kılıyordu. Bu nedenle, daha alt sınıflardan gelenler için klasik Çince öğrenebilecek bir eğitim almak "tavsiye edilen biri" olmaya kıyasla daha büyük bir zorluktu. Dolayısıyla, eğitim müfredatı, zorlu dil gereksinimleri ve tavsiye edecek yerel ileri gelenlere ulaşma ve rızalarını alma güçlükleri alt sınıflardan gelenleri seçim sürecinin dışında bırakan bir elek işlevi görüyordu ve ancak çok az bir kısmı aday havuzuna dahil olabiliyordu. 1500-1900 arasındaki yıllara ait arşiv kayıtları, genellikle iki yılda bir yapılan sınavlara giren 2-3 milyon adayın çok büyük kısmının nüfusun yüzde 90'ını oluşturan köylü, zanaatkar ve küçük tüccar kesimlerinden gelmediğini gösteriyor.
Seçkinlerin gücünü kırmak
Elit ailelerin çocuklarının imparatorluk memuru olması elitlerin gücünün yönetimde temsil edilmesi, gücün elde tutulması ve sürmesi demekti. Seçkinlerin yönetimdeki gücünü dengelemek amacıyla, sınava girmelerini sınırlayan bazı koşullar da söz konusuydu. Ön yeterlilik alma, kotalar vs gibi koşullar nedeniyle toplam aday havuzunda ancak belirli sayıda elit yer alabiliyordu. İmparator için bu sınıfların gücünü dengelemenin veya artan güçlerini kırmanın bir diğer yolu memur sayısının nüfusa oranıyla oynamaktı. Qing hanedanlığının (1644-1912) ilk yüzyılında bu oran 300 kişiye bir memurken, sonraki yıllarda nüfus artmasına rağmen 800 kişiye bir memur oranına kadar değişti.
ve sınav
Sınavda adayın eline tutuşturulan klasik edebiyat ve (Konfüçyüs, Tao, Mengzı öğretileri gibi) felsefe metinlerini okuması, yorumlaması, sorulan sorulara sınav komisyonunu etkileyici cevaplar vermesi ve güzel bir resmi çağrıştıran el yazısıyla eski dilde (klasik Çince) etkileyici metinler yazabilmesi gerekiyordu.
1400'lü yılların başlarından itibaren sınavların yapılış biçiminde olmasa da, içeriğinde anlamlı bir değişiklik ortaya çıktı: Konfüçyüsçü öğreti adayların yeterliliğini değerlendirmede başat ölçüt basamağına yükseldi. Çünkü (yeni) Konfüçyüsçülük artık bir felsefi öğreti olmaktan daha fazlasına dönüşmüş ve Ming Hanedanlığının (1368-1644) imparatorluk ideolojisi (ortodoksi) haline gelmişti. Bir sonraki imparatorluk, Qing hanedanlığı, da bu ortodoksi üzerine inşa edildi. Dolayısıyla, memuriyet sınavı artık adayın klasik edebiyat ve felsefe konusundaki yeterliliğini değil imparatorluk ideolojisine hakimiyetini ve bu konudaki yetkinliğini ölçüyordu. Yani adayda aranan özellik bilgi yerine ideolojik donanım olmuştu.
Peki, öğretinin "ortodoksi" haline gelmesinin ardındaki faktörler nelerdi? Öncelikle belirtmeliyiz ki, Konfüçyüsçülük bir ahlak öğretisi olduğu kadar, modern anlamda bir siyaset ve toplum mühendisliği teorisidir. Bu açıdan imparatorluk amaçları için son derece işlevsel ve kullanışlıydı. Zaten önceki hanedanlıklar döneminde de öğreti olarak büyük saygı görüyor ve kullanıyordu. İmparatorluk ideolojisine dönüşmesi Ming Hanedanlığının ilk yıllarına dayanır. Bu dönem, Çinli aydınların tek bir kültürel sesle konuşmaları gerektiğini düşündükleri, birleştirici bir felsefi ortodoksi arayışı için yüksek sesle konuştukları dönemdi. Çünkü Güney Song Hanedanlığını (1127-1279) deviren ve 100 yıl kadar süren Moğol istilası Çin imparatorluklarının siyasi mirasını ve geleneği ezmişti. (Moğol istilası, Cengiz Han'ın torunu Kubilay Han'ın Çin'e saldırıp Song Hanedanlığını yıktığı ve yerine 100 yıl kadar süren Yuen Hanedanlığını kurduğu olaydır.)
Aranan çare, Güney Song Hanedanlığı aydınlarının bıraktığı mirastı: Klasik Konfüçyüsçü metinler bu dönemde yaşayan filozof ve hükümet görevlisi Zhu Xi (Cu şi -MS 1130-1200) ve çevresindekiler tarafından tekrar yorumlandı ve "yeni Konfüçyüsçülük" olarak yeniden doğdu. Zhu Xi, klasik Konfüçyüsçü öğretinin içine Çin'de yayılmaya başlayan Budizm'i de katarak öğretiyi bir anlamda dinselleştirdi ve ortaya Taoculuk ve Budizm ile sentezlenmiş "Yeni Konfüçyüsçülük" çıktı. Ming Hanedanlığı aydınları işte bu (yeni) Konfüçyüsçülük öğretisi etrafında yeni bir kültürel ve eğitimsel kale inşa etmek gerektiği konusunda birleştiler. Bu öğretinin memuriyet sınavlarına giren adayların yeterliliğini belirleyen en önemli ölçüt durumuna yükselmesi bu dönemin eseridir.
Sınav başarısızları
İmparatorluk memuriyet sınavları bazıları için mutlu sonla biterken, katılan adayların büyük çoğunluğu için hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı. İçeriği "Nedir bu memuriyet sınavından çektiğimiz" diye özetlenebilecek ve doğrudan sınava girenler tarafından yazılan eserler -sayıları çok fazla olmasa da- eski Çin edebiyatında güzide bir yere sahiptir. Mizahi bir dille yazılanları okumak çok eğlencelidir. Sınava birçok kez girip başarısız olan Pu Songling (1640–1715), sınav sistemini parodileştiren öykülerinde sınavların amansız makinesinde sıkışıp kalanların yaşadığı sıkıntıları yazar. "Bir Adayın Yedi Benzerliği" adlı en ünlü eserinde mizahi bir dille bir adayın portresini çizer:
Memuriyet sınavına giren bir aday yedi şeye benzetilebilir. Sınav salonuna çıplak ayakla ve elinde bir sepetle girdiğinde bir dilenci gibidir. Yoklama alma sırasında, memurlar tarafından azarlanıp onların astları tarafından aşağılandığında bir mahkum gibidir. Kendisine sağlanan hücrede başı ve ayakları kabinden dışarı çıkmış halde yazarken, sonbaharın sonlarında üşüyen bir arı gibidir. Sınav salonundan çıktığında o sersemlemiş haliyle değişmiş bir evren gördüğünde, kafesten çıkmış hasta bir kuş gibidir. Sonuçları beklerken diken üstündedir. Bir an başarıyı hayal eder ve anında muhteşem konaklar inşa edilir. Bir başka an başarısızlıktan korkar ve bedeni bir cesede dönüşür. Bu noktada esaret altındaki bir şempanze gibidir. Sonunda atını dörtnala süren haberciler gelir ve başarılı adaylar listesinde isminin olmadığını söylerler. Teni kül rengine döner ve vücudu hareket edemeyen zehirlenmiş bir böcek gibi sertleşir. Hayal kırıklığına uğramış ve cesareti kırılmış bir halde sınav görevlilerini körlükle itham eder ve sistemin adaletsizliğini suçlar. Bunun üzerine, masasının üstündeki tüm kitaplarını ve kağıtlarını toplayıp ateşe verir; fakat bununla tatmin olmaz ve geride kalan külleri de çiğner. Yine tatmin olmaz ve külleri pis bir çukura atar. Dağlara giderek içine yuvarlandığı dünyadan vazgeçmeyi düşünür ve sınav makaleleri hakkında kendisiyle konuşmaya cesaret eden herkesi uzaklaştırır. Zaman geçtikçe öfkesi yatışır ve memuriyet özlemi depreşir. Yumurtadan yeni çıkmış bir kumru gibi yuvasını yeniden yapar ve süreci bir kez daha başlatır.