17 Mayıs 2025 Cumartesi

Çin’de son bulan "Tarihin Sonu"

 17 Mayıs 2025 tarihli BirGün gazetesinde yayımlanan aynı başlıklı yazının kısmen genişletilmiş ve değiştirilmiş halidir.

"Daha 8-10 yıl öncesine kadar, batı kapitalizmi Çin'e baktığında 'Asya Kaplanları' (Hong Kong, Singapur, Tayvan, Güney Kore) ile neredeyse aynı yolu izleyen bir ülke görüyordu -zaten Deng Xiaoping (Dıng Şiyavping) de modelini oluştururken bu ülkelerden esinlendiğini söylemişti. Dolayısıyla, Çin ve Kuzey Kore gibi ülkelerin çevresinde Amerikan desteğiyle palazlanmış bu bağımlı-yarı bağımlı ekonomiler (ve ülkeler) gibi bir Çin ortaya çıkması umuluyordu. Gerçekte bu, Batı'nın görmeyi arzu ettiği Çin idi. Bu ülkelerdeki kalkınma-sanayileşme süreci işbirlikçi iktidarlar (G. Kore'de askeri cunta) aracılığıyla başlatılmıştı. Lenin'e referansla söylersek, artık gericileşmiş olan burjuvaziden beklenen sanayileşme-kalkınma ancak 'Asya Kaplanları' gibi (bağımlı-yarı bağımlı) bir şey olabilir. Oysa, Çin'in kalkınması işçi sınıfının temsilcisi olduğu iddiasından vazgeçmeyen Çin Komünist Partisi (ÇKP) öncülüğünde gerçekleştiriliyor (ÇKP'nin işçi sınıfıyla olan bağı, sınıf temsiliyeti ve müktesebatına dönük eleştirilerimi saklı tutuyorum). Bu, yarı sömürgecilik ilişkilerini reddeden bir ulusal kalkınma modeli."

Çöküş ve sürdürülemezlik tezleri

Yukarıdaki satırlar 16 yıl önce, Hong Kong'da yaşadığım dönemde, arada bir notlar tuttuğum defteri birkaç gün önce karıştırırken karşıma çıktı. O yıllarda Çin, ÇKP ve Mao hakkında estirilen "liberal entelektüel terör"ün etkisinden sıyrılmaya başladığım günlerde yazmış olmalıyım.

Ben henüz buralara gelmeden önce, 90'ların sonları ve 2000'lerin başları Çin ekonomisi hakkında mebzul miktarda "çöküş" veya "sürdürülemezlik" teorisinin icat edildiği, tezlerin ileri sürüldüğü yıllardı. Sayıları epeyce azalsa da, aşağı yukarı aynı tezleri ileri süren "Çin uzmanları" bugün de mevcut. O yıllar, bu çöküş ve sürdürülemezlik hikayelerinin yanısıra, amaçları Batı kapitalizmini ideolojik ve kültürel olarak yeniden üretmek olan liberallerin ÇKP'nin "Mao'ya veda" ettiğini iddia edip sevinç gösterisi yaptığı bir dönemdi. Onlara göre, Çin-ÇKP defakto olarak Marksizm ile yolunu ayırmıştı. Zenginleşen sınıflar (kapitalist sınıf) ile birlikte ÇKP'nin yönetim tekelinin de değişmek zorunda kalacağını ve sonunda liberal demokrasinin Çin'e de ulaşacağını söylüyorlardı.

Liberallerin Çin ilgisi ve "Tarihi Sonu" tezi

Marksist olmadıkları halde (sanki Marksistmiş gibi yaparak) sosyalizm-komünizm, güncel durumu ve ÇKP ile bu kadar yakından ilgilenmelerinin nedeni, o yıllarda emperyalizmin soğuk savaş sonrasındaki dünyayı biçimlendirmesi için piyasaya sürülen Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" ve Francis Fukuyama'nın "Tarihi Sonu" tezinin çok revaçta olmasıydı. Konumuzla ilgisi bakımından Fukuyama'nın teorisini mealen şöyle özetleyebiliriz: "Tarihi yapan ideolojilerdir. Liberalizmin karşısında yer alan faşizm ve komünizm ideolojileri tarih içinde çöktü, geride sadece liberalizm kaldı. Bu nedenle, artık bir ideolojik karşılaşma olamayacaktır ve bu durum için 'Tarihin Sonu' diyebiliriz’’. Yine bu teze göre, "liberalizm, ekonomi ve demokrasi açısından en uygun siyasi modelidir. Batı bloğunun 'Soğuk Savaş'tan galip çıkması ve buna ek olarak Rusya ve Çin gibi ülkelerin Batılı sistemlere yönelmeleri liberalizmin nihai zaferinin gerçekleştiğini ve zamanla tüm dünyanın artık tek yol olan liberal demokrasiye ulaşacağını göstermektedir".

Rusya konusunda haklı olabilirler; fakat "Çin'in de Batılı sistemlere yöneldiği"ne dair sözler Fukuyama muhibbi liberallerin kuruntusundan ibaretti. Gerçekte, Liberalizm-liberal demokrasinin tarihi zaferini ilan etmesinin önündeki tek engel gibi görünen "sosyalist Çin"in "Tarihin Sonu"nu getiren yoldan çekilmesini istiyorlardı. Zira ÇKP'nin yönetim tekeli, kalkınma planları aracılığıyla bir ulusal sanayileşme-kalkınma haritası oluşturması ve kaynakları bu plana göre dağıtması, piyasaya düzenleyici olarak müdahale etmesi ve kuralları belirlemesi "tarihin sonu"na işaret etmiyordu. Aksine, Fukuyama'nın parlatmaya çalıştığı liberalizmin tekerine taş koyuyordu. 

Tarih içindeki tahtından indirilen burjuvazi

Fukuyama'nın "Liberalizmin (kapitalizmin) bütün karşıtları tarih içinde çöktü. Şimdi elde sadece liberalizm var" hafifliğine karşı ÇKP kaynaklarından yaptığım şu alıntı çok anlamlı görünüyor: "Batı’da sanayi devrimi palazlanan burjuva sınıfının eseriyken, Çin’de komünist partisinin (işçi sınıfının) öncülüğü ve yönetiminde gerçekleşiyor. Başka bir ifadeyle, sanayi devrimi günümüzde de mümkündür; ama bu süreç artık gericileşmiş burjuvazi tarafından değil tarihin yeni ilerici-devrimci gücü "işçi sınıfı" tarafından başarılabilir. Çin’de yaşanan süreç tarihin yeni devrimci-ilerici gücü işçi sınıfının (ÇKP) artık gericileşmiş olan burjuvaziyi tarih içindeki tahtından indirmesidir. Dolayısıyla, Batı kapitalizminin Çin düşmanlığı sadece ekonomik rekabet ve pazar kaybından kaynaklanmıyor; bu, aynı zamanda bir ideolojik düşmanlık." ÇKP entelijansiyasının çok temel bir farklılığa işaret eden bu sağlam teorik değerlendirmesi o günlerdeki Fukuyama muhibbi liberaller için herhalde şaşırtıcı olmuştur. 

40 yıla sığdırılan kalkınma

Liberal kahinlerin "çöküş" ve "sürdürülemezlik" kehanetlerine rağmen Çin, geçen 40 yıla Batı'nın 200 yılda ulaştığı sanayileşme-kalkınmadan daha fazlasını sığdırdı. Üstelik kalkınma, halen bağımlı-yarı bağımlı ekonomiler (ve ülkeler) olan "Asya Kaplanları"nın aksine,  (Mao'nun ÇKP'ye bıraktığı miras olan) "ulusal bağımsızlık ilkesi" temelinde inşa edilen bir "ulusal kalkınma modeli". Elimizde 100 yıldır böyle bir kalkınmayı başaran başka bir örnek yok. Peki! Çin nasıl başardı? Bu çok boyutlu-kapsamlı bir soru ve hakkında her biri konunun bir ucundan tutan, kendi bilim disiplini açısından açıklamaya çalışan binlerce kitap ve makale yazıldı. Sözü edilmeyenler ise gerçekte bu başarının mutfağında çalışan, özellikle teknokrat konumundaki, konusunda son derece yetkin ÇKP kadroları. 

Elinizde ne kadar iyi ve sağlam bir plan olursa olsun, bunu gerçekleştirecek kadro yoksa o plan bir hayalden ibarettir. ÇKP'nin şansı veya avantajı "en iyileri kendisi için seçen" bir sınav-değerlendirme sisteminden geçerek gelen yetenekli kadroları. Sonraki yazıda ÇKP’nin büyük ölçüde Çin'in imparatorluk geçmişinden miras aldığı bu sınav-değerlendirme sisteminin tarihini yazacağım. Bir Çin tarihçisinden beklenen herhalde budur.

Not: Asya Kaplanlarında söz açılmışken bir noktayı not etmeliyiz: Bu ülkerden sadece Güney Kore ve Tayvan ekonomisi-kalkınması sanayi gelişimini esas alıyordu. HK ve Singapur ekonomilerinde başlarda bazı hafif sanayi kuruluşları olsa bile, Çin'in reform ve açılım politikasıyla birlikte neredeyse tamamı Çin'e taşındı. Bu ülkelerin ekonomik kalkınması baştan beri esas olarak ticaret, bankacılık ve hizmet sektörünün diğer alanlarına dayanıyordu. Çin'in yükselişi bu üklelerde yabancı firma temsilcilikleri, bankacılık, lojistik gibi alanlara yatırımları da artırdı.