16 Kasım 2022 Çarşamba

ÇKP'nin 20. kongresinden izlenimler-II: Çin-ÇKP’yi liberallerden öğrenmek

Memleketteki sosyalist solun Çin ve ÇKP’ye bakışında liberallerin-liberal tezlerin etkisinin sanılandan fazla olduğuna dair bir kanaat taşıyorum. Örn. BirGün gazetesinde yazdığım bir yazının Twitter mesajının altına (BirGün’ün Twitter hesabı) kendini sosyalist olarak tanımlayan ve sosyalist basında yazan biri “Xi Jinping bunu beğendi” diye yorum yazmıştı. Oysa, kullanılan lümpen dilin ayıbı bir tarafa, Çin-ÇKP hakkında bütün bildikleri liberallerin anlattığı distopyadan ibaretti. Maalesef böyle eş-dostun sayısı hiç az değil. Oysa o yazı Çin-ÇKP övgüsü yapmıyor; o ve onun gibilerin liberallerden edindikleri Çin-ÇKP ezberi dışında bir şeyler söylüyordu. Böyle eş-dostun sık sık dile getirdiği “Çin’de demokrasi eksikliği” eleştirisindeki demokrasi bile liberal demokrasi/temsili demokrasi, sosyalist demokrasi değil. Liberallerden edinilen ezberle konuşmanın demokrasi konusunda böyle kafa karışıklığı gibi can sıkıcı yan etkileri de vardır.

Batı kapitalizmi entelijansiyasının (Batılı liberaller) başlattığı ve dünyanın geri kalanındaki hempalarının da katıldığı entelektüel terör sosyalist solda Çin-ÇKP hakkında liberal tezler dışında, o tezleri yok sayarak değerlendirme yapma konusunda bir çekingenlik, belki de Çin yanlısı görünme endişesi, yaratmış gibi görünüyor. Oysa endişe edilecekse, söylenenlerin ve yapılan değerlendirmelerin liberal tezler ve onların distopya anlatısı (Çin distopyası) ile yakın benzerlik göstermesinden veya onların anlattığını geçerli veri kabul etmekten edilmelidir.

Liberaller Çin'e bakışı aynı zamanda bir ahlaki duruş sorunu olarak da dayatıyorlar. Oysa ahlak konusu edilmesi-utanılması gereken tutum, muteber entelektüel kabul edilmek için Amerikancılık veya Batı kapitalizmi muhipliği (yani emperyalizm yancılığı) yapmaktır, Çin ve ÇKP'yi onların (liberal tayfanın) tezlerini yok sayarak değerlendirmek değil.

Yazının bu bölümünde ÇKP kongresi izlenimlerini aktarmaya liberallerin tezlerini de irdeleyerek devam edeceğiz.


ÇKP içinde hizip hülyası


ÇKP Merkez Komitesinin yaptığı atama-seçimler öncesinde, Batı kapitalizmi muhipleri (liberal tayfa) Wang Huning'i iki Başbakan adayından biri olarak görüyordu (diğer aday Wang Yang idi). Liberallere göre, Huning, Hu Jintao hizbinden olduğu için atanması durumunda Şi ile yetki paylaşımı sorunu yaşanabilirdi. Aslında, yetkinin Hu hizbi ile Şi arasında bölüneceğini öne sürüyorlardı. Şi, Huning'i (liberallerin beklediği “ya Başbakanlık ya tasfiye”nin aksine) Daimi Komite'ye aday gösterdi ve ÇKP içinde hizip hülyası gören -aslında hizip arzusu taşıyan- liberaller bir kez daha yanıldı. Ayrıca, Parti üstünde hiçbir yetkisi kalmadığı gibi, itibarını da kaybetmiş Hu Jintao'ya hizip kurabilecek itibar ve güç atfetmek ve bir hizip lideri çıkarmak tam bir liberal fantezi örneği. Çin-ÇKP'yi bu insanlardan öğrenmeye çalışmak yerine doğrudan Washington Post, NY Times, Foreign Policy gibi yayınları izleyin. Hiç değilse ilk kaynaktan bilgi edinmiş olursunuz. Zira aynı şeyleri söylüyorlar. 


Kaldı ki ÇKP, Batı'daki burjuva partileri gibi içinde o bildik muhalefet güçleri/hizipleri vs olan bir parti değildir. Öyle bir parti gibi göstermeye çalışanlar Amerikan politikacıları ve diplomasisi ve Amerikalı-Batılı akademyadır. Her partide farklı düşünceye, bakış açısına sahip olanlar olduğu gibi ÇKP içinde de vardır. Fakat bunlara hizip demek için Amerikancı-Batıcı “Beyaz Adam” bakış açısına sahip olmak gerekir. ÇKP içinde Batı’nın burjuva partilerindeki gibi hizipler arayanlara, saçma göründüğünü bile bile, naçizane bir önerim var: İlla hizip arayacaklarsa, aradıklarını bulmayı kolaylaştıracağı için ÇKP’nin içine değil dışına bakmaları daha amaca uygun olur. “Yeni solcu” yakıştırmasıyla anılan, uzun zaman önce ÇKP ile yollarını ayıran (aralarında dostlarım bulunan) ortodoks Maocular halen Parti içinde yer alıyor olsalar bildiğimiz anlamda bir hizip olurlardı.


Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı diplomasisi ve Batı kapitalizmi muhipleri (medya ve akademya) ÇKP’yi içi hizip, rekabet ve çıkar kavgaları kaynayan ve dolayısıyla iç yapısı sağlam ve sanıldığı gibi güçlü olmayan bir parti gibi göstermeye çalışıyor. Bu akademisyenlerin bir kısmı düpedüz Batı kapitalizmini ideolojik ve kültürel olarak yeniden üretmeyi vazife edinenler. Diğer bir kesim ise, siyaset gibi sıradan, günlük bir eylem alanını bilim kılığına (siyaset bilimi) sokabilmek için ÇKP’ye Amerikan(cı) akademyanın icat ettiği kuramlar ve eğilim ile bakanlardan oluşuyor. Amerikan Demokrat Parti, Cumhuriyetçi Parti ve İngiltere İşçi Partisi ya da Muhafazakar Parti gibi bir burjuva partisine nasıl bakıyorlarsa, nasıl tanımlıyorlarsa ÇKP'ye de o kuram ve tezlerle bakıyorlar. Daha açık bir ifadeyle, önceki cümlede geçen Batı’nın burjuva partileri kuramsal olarak neyse, nasıl bir partiyse ve nasıl işliyorsa, ÇKP’de aşağı yukarı aynı kuramsal çerçeve içinde yer alan bir partidir. Bu kuramsal bakış açısını devam ettirirsek, yukarıda anılan o Batı’nın burjuva partileri içinde ne varsa, ÇKP içinde de o olmalıdır sonucuna varırız: Hizip, çıkar kavgaları, muhalefet grupları, rekabet vs. Bir siyasi parti içinde bunlar yaşanmıyorsa veya parti bu özellikleri göstermiyorsa, siyaset biliminin siyasi parti kuram(lar)ı kahvehane muhabbetinden öte bir anlam taşımaz. Kahvehane muhabbeti bilim olmayacağına göre, ÇKP içinde de mutlaka burjuva partilerindeki gibi hizipler, çıkar grupları, rekabet vs olmalıdır ki batılı siyaset biliminin siyasi parti kuram(lar)ı işe yarasın; gereksiz laf kalabalığı olarak görülmesin.


Liberallerin merkez-çevre tezi açısından Çin ve ÇKP


Bu absürd tez gerçekte devletin sınıfsal karakterini bulanıklaştırmayı ve gizlemeyi amaçlıyor. Merkezde yer aldığını söyledikleri "elitler" sadece bir liberal fanteziden ibaret. O "elitler" diyerek bulanıklaştırmaya ve gözden kaçırmaya çalıştıkları "şey" düpedüz ve açıkça kapitalist sınıftan ibaret. Merkezde yer alan elitlerin gücüne karşı çevrede yer alan ve merkezin itip-kaktığı, ezdiği bazı (dezavantajlı) kimliklerin-grupların (sınıflar değil) merkezi sıkıştırması... Tezin özeti bu. 


Batı kapitalizmi yanlıları Çin-ÇKP’ye de bu tez ile bakıyorlar. Bu absürd tez ÇKP’ye uyarlandığında, "elitler" Parti yöneticileri olan eski kuşağın bugün Partide üst düzeylerde görev yapan çocukları yani "prensler" oluyorlar (Oysa o prenslerin Parti içinde sayısı da etkisi de epeyce azaldı). Bu “elitler”e, tabii ki (merkezde yer alan) rüşvet, yolsuzluk ve çıkar ilişkilerine bulaşanlar ve güç istismarı yapan çeşitli grupları da eklemek gerekiyor. Çevre ise haliyle bu "elit merkez"e karşı güç mücadelesi yapanlardan oluşuyor. Bu "çevre" torbasının içine herkesi atabilirsiniz; ama sınıftan söz etmeden. Başta Uygurlar olmak üzere (hatta Çin karşıtı Hong Konglular, Tayvanlılar da), Tibetli rahipler-keşişler, geçim sıkıntısı yaşayanlar, Covid-19 kapanmalarına “sıkıldık artık, yeter!” diyen cesur “kahramanlar”, iş bulmakta zorlanan üniversite mezunları, prenslerden olmadıkları için Parti içinde önü kesilen-yükselemeyen kadrolar ve tabii ki bir türlü bağımsız örgütlenme olanağı bulamayan kapitalistler (ki liberallerin en ön gözde grubudur) vs... Görüldüğü üzere, torbada "dezavantajlı kimlikler ve gruplar olarak" andıkları herkes var; ama işçi sınıfının adı bile anılmıyor. Oysa asıl "dezavantajlı grup" neredeyse tamamıyla işçi sınıfından oluşuyor. Fakat liberallerin siyasete bakışında ve devlet anlayışında sınıf ve sınıf çatışması yoktur; kimlik çatışmaları vardır.


ÇKP’de kim önerir, kim atar-seçer


Merkez Komite, Siyasi Büro (Komite) ve Daimi Komiteye seçilecek kişileri Genel Sekreter'in belirlediği iddiası gerçeği tam olarak yansıtmaz. Genel Sekreter önerir, Merkez Komite o kişileri çoğunlukla seçer; fakat her zaman değil. Bazen bunun aksi yani Genel Sekreter önerdiği halde atanmayanlar veya önermediği halde Merkez Komitenin önerisiyle atananlar da olur. Örn. Şi Cinping, Parti hiyerarşisinde Jiang Zemin’in yaptığı engellemeye rağmen yükselmiştir. Jiang ve Şi arasındaki uzlaşmazlık, Jiang'ın kapitalistlerin parti üyeliğinin önünü açmasıyla (2001) su yüzüne çıkmıştı; fakat bununla sınırlı değildir ve daha önceye dayanır. Şi, sınırsız özelleştirme ve siyasi liberalleşme eğilimlerine (ve bunun Parti’ye etkilerine) karşı Jiang'la uzun zamandır fikir ayrılığı yaşamaktaydı. Bu uzlaşmazlık Jiang'ın devamcısı sayılabilecek Hu Jintao ile Şi arasında da sürmüştür. Şi’nin muhalif tutumuna Bo Xilai (Bo Şilay)'ın da eklenmesiyle bu muhalefet görünür olmaya başlamıştır. 


ÇKP içindeki görüş ayrılıkları Batı'nın burjuva partilerindeki olduğu gibi birkaç yüz kişi toplayıp bir hizip oluşturmak şeklinde değildir. ÇKP içinde ortak hareket eden böyle örgütlü birliktelikler yoktur -ayrıca, izin de verilmez. ÇKP'de hizipçilik, Deng Xiaoping'in "Dörtlü Çete" adını verdiği "kendilerini gerçek Maocu ve Mao'nun mirasçısı" sayan ekibin tasfiyesi ile bitmiştir.


Şi’nin Genel Sekreterlikten liderliğe yükselişi


BirGün yazarı Hayri (Kozanoğlu) hocaya göre, "Çin’de teamül bu görevin (ÇKP Genel Sekreterliği) en fazla iki kez üstlenilmesiydi" (01.11.2022 tarihli "Şi'nin üçüncü dönemi başlarken" başlıklı yazısı). Hayri hoca haklı; fakat mevzu biraz karışık olduğu için yazı hocanın meramını tam olarak anlatmıyor. Şöyle ki; Çin'de teamül, Deng Xiaoping'in önerisiyle yapılan anayasa değişikliği ile bu görevin en fazla iki dönemle sınırlanmasıydı. Üstelik Deng, Parti Başkanı (1982’de Genel Sekreter olarak değiştirildi) da değildi Devlet Başkanı da; o, her yetkiyi kullanabilecek kadar güçlü bir (efsane) liderdi. 


Deng, Parti ve hükümette (o yıllardaki Parti içi dengelerin kaygan zeminde durması nedeniyle) fazla göze batan liderlik görevlerinden kaçındı. Bununla birlikte, ÇKP Merkez Komitesi Başkan Yardımcısı (dolayısıyla ÇKP’nin Başkan yardımcısı), Daimi Komite üyesi, Askeri Komisyon Başkanı ve Merkezi Danışma Komisyonu başkanıydı. Yani resmen Genel Sekreter ve Devlet Başkanı olmasa da, bu görevlerin bütün yetkilerine sahipti ve Parti üstündeki belirleyiciliği de kesindi. Askeri konseyin başkanı olması nedeniyle, hem silahlı kuvvetlerin kontrolünü elinde tutuyordu hem de muhtemel bir karşı harekete karşı silahlı gücü elinde bulunduruyordu. 1987'de ÇKP'nin Merkez Komitesi ve Daimi Komite’deki görevlerinden ayrıldı. Böylece, reformlarına karşı çıkan veya direnen birçok yaşlı-eski kuşak parti önde gelenini de emekliliğe zorladı.           


ÇKP'yi iyi tanıyan biriyseniz, iki dönemlik "teamül"ün, olağan süreç olarak, olağan (daha doğru bir ifadeyle, ara dönemlerdeki "sıradan") ÇKP Genel Sekreterleri ve Devlet Başkanları için geçerliliği olduğunu tahmin edebilirsiniz. Mao, Deng ve şimdi de Şi Cinping ülkenin geleceği üzerinde ciddi değişim-dönüşümler yaratan vizyon sahibi kişilerdir; yani liderlerdir. Bu üç kişi (lider) dışındakiler ara dönemlerin olağan ÇKP sekreterleri, kendilerinden önceki dönemde oluşturulan politikaların uygulayıcıları veya takipçileridir. Ülkeye yeni bir yön çizecek donanım ve vizyona sahip kişiler olmadıkları gibi pek güçlü de değildirler.


Şi ve liderliğe yükselişi ayrıca ele alınması gereken kapsamlı ve derin bir konu. Bu konuda bir yazı yazmayı planlıyorum. O yüzden, lafı uzatıp okuyucunun sabrını sınamamak adına, bu konuyu şimdilik burada bırakıyorum.


Pragmatik yönü ideolojiye ağır basan ÇKP


ABD'nin “Çin distopyası” anlatısı Çin'i (tam anlamıyla) komünist ve ÇKP'yi de ortodoks Maocu gibi göstermek üzerine kurulu. Bu bakış ÇKP’yi bir ideoloji partisi olarak görmek zorundadır. Oysa ÇKP, pragmatik yönü ideolojiye ağır basan bir partidir. Yoksa (ideoloji partisi olan) bir komünist partisinin bir çeşit devlet kapitalizmi ile ne işi olabilir, o kapitalizmin kuyruğunu kendi tutsa veya kontrol etse bile...  ABD’nin bu bakışı-politikası (1) korktuğu rakibini "komünist öcü" olarak sunma politikasından ve (2) dış politikayla ilgilenen çevreler ve Amerikan diplomasisinin Çin'i bir türlü doğru anlayamamasından kaynaklanıyor. Birinci maddede bahsettiğim öcü gibi gösterme politikasının bu çevrelerde bir körlük yarattığını düşünüyorum. ÇKP, komünist Çin'den bahsettikçe ve komünizm övgüsü yaptıkça Amerikan çevreleri de Çin'i tam anlamıyla komünist sanıyorlar gibime geliyor. Amerikan cehaleti (devlet bile olsa) hiç hafife alınacak bir şey değildir, hele sözkonusu olan komünizm olduğunda... 


20. Kongredeki yeni seçim-atamalardan sonra, Amerikan-Batı kaynaklarının "Şi Cinping, Partiyi kendi yandaşı Maocularla doldurdu" iddiası ABD'nin önceki paragrafta bahsedilen "komünist Çin öcüsü" veya “Çin distopyası” uydurma politikasından kaynaklanıyor. Bu tabii ki fazla saçma bir iddia. Şi, her ne kadar Marksizm-Leninizm doktoralı olsa da, Amerikan kaynaklarının dediği gibi bir (ortadoks) Maocu olduğunu söylemek için Mao’yu-Maoculuğu ancak o kaynakların anlayabildiği kadar kıt anlamak gerekir. Günümüz ÇKP’si içinde artık ortodoks Maocu diyebileceğimiz kimselerin kaldığını pek sanmıyorum. Ortadoks Maoculuğa yakın, muhtemelen de sonuncu, sayılabilecek kişi Şi ile aynı kuşaktan olan Bo Xilai (Bo Şilay) idi. Bugün Parti içinde veya görevde olsaydı, çok büyük olasılıkla Şi’nin politikalarının da muhalifi olurdu.


Velhasıl, Merkez Komite tarafından yeni atanan kadrolar öncelikle yeni dönemin gerektirdiği donanıma sahip, bilgili, yetenekli, geçmişinde leke bulunmayan, görev ve sorumluluk almaya istekli ve Şi ile uyum içinde çalışacak kişiler oldukları için seçildiler, (ortodoks) Maocu oldukları için değil…


15 Kasım 2022 Salı

Çin Komünist Partisi'nin 20. kongresinden izlenimler-1

Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) 20. Kongresi (16-22 Ekim 2022) yerinde izlediğim üçüncü kongre. 2012'deki 18. Kongreden aklımda Hu Jintao'nun görevinin sona ermesi dışında pek bir şey kalmadı. O kongrede Xi Jinping (Şi Cinping) ÇKP Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı seçilmişti. Sözün burasında yaygın bir yanlışı düzeltmek istiyorum: ÇKP Genel sekreteri seçimi ve diğer pozisyonlar için atama (ve seçimler) kongre devam ederken değil ÇKP Merkez Komitesinin kongrenin sona ermesinin ertesi günü yaptığı toplantıda yapılır. Bu seçim ve atamalar Ulusal Halk Kongresinin ilk toplantısında (yılda iki kez toplanır) onaylanır ve resmiyet kazanır, resmi olarak göreve başlayabilirler.

2017'deki 19. Kongre Şi, Çin'in o günkü durumu ve yakın geleceği hakkında içerik olarak dopdolu bir konuşma yapmış  ve Çin'in bir dünya gücü olarak ortaya çıkışına işaret eden bir vizyon sunmuştu. Konuşması, kendinden öncekilerde göre çok daha sağlam bir teorik donanımı ve Genel Sekreterlik kumaşındaki farklılığı gösteriyordu. Kısacası, o kongre Şi'nin lider olarak ortaya çıktığı, parladığı kongre oldu. 19. Kongre hakkında yazdığım "ÇKP kongresi, Çin yüzyılı" başlıklı yazıyı okumanızı öneriyorum (https://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/2017/11/ckp-kongresi-cin-yuzyl.html). Bana göre, 20. kongre Şi'nin Genel Sekreterlikten liderliğe geçişinin Parti tarafından kabul edilip onaylandığı kongre oldu.


20. Kongre bugüne kadar izlediklerim içinde en heyecansız olanıydı. Şi'nin sunduğu raporda (Merkez Komite raporu), her kongrede olduğu gibi, 19. kongrede söylenenlerin üzerinden geçildi, o gün belirlenen hedefler bir kez daha hatırlatıldı, geçen beş yılda yapılanlar anlatıldı vs. Kongrelerde genel teamül Genel Sekreterin göreve gelmesinden itibaren yapılanlar ve gelecekte yapılacakların sunulmasıdır. Bu kez bir dikkat çekici farklılık yaşandı: Şi, göreve geldiğinde, 18. kongrede, Partide, ekonomide, toplumda durumun ne olduğuna ilişkin oldukça eleştirel bazı tespitler yaptı. Bu alışılmış bir durum değil. Kanaatimce, bu eleştiriler bir dönemsel kopuşu ifade ediyor.


Önceki döneme eleştiriler


Önemli bulduğum eleştirileri Şi'nin cümleleriyle başlıklar halinde şöyle özetleyebilirim:


- "Çin ekonomisi, akut yapısal ve kurumsal sorunlarla kuşatılmıştı. Kalkınma dengesiz, koordinasyonsuz ve sürdürülemezdi. Geleneksel kalkınma modeli artık ilerlememizi sağlayamıyordu. Kurumlarda kökleşmiş bazı sorunlar ve edinilmiş çıkarların oluşturduğu engeller giderek daha belirgin hale geliyordu."


- "Parti içinde, net bir anlayış ve etkili eylem eksikliğinin yanı sıra pratikte zayıf, içi boşaltılmış ve sulandırılmış Parti liderliğine doğru bir kayma da dahil olmak üzere Partinin liderliğini sürdürmeye ilişkin birçok sorun vardı. Bazı Parti üyeleri ve görevlileri siyasi görüş-inançlarında emin değildiler. (...) Ayrıcalık arayışındaki zihniyet ve uygulamalar ciddi bir sorun oluşturuyordu ve derinden sarsıcı bazı yolsuzluk vakaları ortaya çıkarıldı. Bazı Parti üyeleri ve yetkilileri, güçlü bir sorumluluk duygusundan, ağır zorluklarla boğuşma kapasitesinden ve işe koyulmak için gerekli hazırlıktan bugün de yoksundur. Gereksiz formaliteler ve bürokratik zorluklar çıkarma belirgin olmaya devam ediyor. Yolsuzluk yaratan alanları ortadan kaldırmak hala çok çaba gerektiren bir iştir.”


- (Toplumda) Paraya tapma, hedonizm, benmerkezcilik ve tarihsel nihilizm gibi yanlış-saptırılmış düşünce modelleri yaygındı ve çevrimiçi ortam-internet ortamı düzensizlik ifade eden söylemle doluydu. Bütün bunların insanların düşünceleri ve kamuoyu üzerinde ciddi bir etkisi oldu. (...) Bazı insanlar Çin'e özgü sosyalist siyasi sisteme güven duymuyordu. Çoğu zaman yasaların göz ardı edildiğini veya uygulanması gerektiği gibi uygulanmadığını gördük.


Şi'nin yukarıdaki eleştirileri (ve özellikle Parti kadrolarına yaptığı uyarılar) üzerinde durmaya değerdir. Çünkü, açıkça dile getirilmese de, özellikle Çinli kapitalistlerin ÇKP'ye üyeliklerinin önünün açılmasıyla (2001-Jiang Zemin dönemi) birlikte, geçen yirmi yılda, kapitalistler ile Parti kadrolarının yakınlaşmasının yarattığı yolsuzluk, güç istismarı, liberal eğilimlerin sesinin yükselmesi ve itibar görmelerinin yol açtığı siyasi-ideolojik yozlaşma sorununu ima ediyor. 18. Kongreden bugüne kadar (yani Şi döneminde) 4,52 milyon yolsuzluk konusu incelenmiş ve 4,44 milyon kişi (ki çoğu Parti içindendir) cezalandırılmış. Bunlar Çin için bile büyük sayılar.


Rapordan bazı önemli başlıklar


- Dikkatimi çeken en önemli iki başlıktan biri Şi’nin raporda ÇKP’nin liderlik özelliği ve liderlik gücüne defalarca vurgu yapması oldu (diğer başlık ekonomik-endüstriyel dönüşüm. Yazının ilerleyen bölümünde ele alacağız). Şi’nin sunumda belirttiği cümlelerle söylersek, “Parti liderliğini her bakımdan güçlendirdik. Çin Komünist Partisi'nin liderliğinin, Çin'e özgü sosyalizmin belirleyici özelliği ve sisteminin en büyük gücü olduğunu açıkça belirttik.” 


- 19. Kongrede ele alınan ağır yoksullukla mücadeleye son 4-5 yılda ÇKP büyük ağırlık verdi. Parti kadroları ve tabanı seferber edildi. Parti yöneticilerinin bölgelerindeki ağır yoksulluk sorununu çözmeden terfi etmeleri ve tayin olmaları durduruldu. Daha önce bu konuda BirGün’de birkaç yazı yazdım. 20. Kongre raporunda Şi, bu konuda şunları söyledi: “Çin'deki ağır yoksulluk sorununu kesin olarak çözdük. İnsanlık tarihinde yoksulluğa karşı verilen en büyük savaşı kazandık ve küresel yoksulluğun azaltılması amacına önemli katkılar sağladık. Toplam 832 yoksul ilçe ve 100 milyona yakın yoksul kırsal bölge sakini yoksulluktan kurtarıldı. 9,6 milyondan fazla yoksul insan, yaşanması zor bölgelerden başka bölgelere yerleştirildi. Ağır yoksulluğu ortadan kaldırdık ve her bakımdan makul düzeyde müreffeh bir toplum inşa etmeyi bitirdik. Böylece, Birinci Yüzüncü Yıl Hedefimizi (ÇKP’nin kuruluşunun yüzüncü yılı-1921) tamamladık. Şimdiki hedefimiz, her açıdan gelişmiş modern sosyalist bir ülke inşa etmek (İkinci Yüzüncü Yıl Hedefi olarak bilinir. Yani 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılı.” Bunlar 19. Kongrede belirlenen hedeferdir.


- Çin’in Covid-19 ile mücadele stratejisi olarak belirlediği “sıfır covid politikası” hakkında uzun süreli kapanmalar nedeniyle Batı’da çok laf edildi. Çin’in dörtte biri kadar bir nüfusa sahip ABD’de Covid-19’dan ölenler yüzbinlerle ifade edilirken Çin’de can kaybı 5 bin iki yüz ile sınırlı kaldı. Kongreye sunulan raporda bu konuda şunlar yer aldı: “Covid-19'un ani patlak vermesiyle mücadeleye başlarken, insanları ve hayatlarını her şeyin önüne koyduk. Hem dışarıdan gelen vakaları hem de yurtiçi yeniden ortaya çıkışları önlemek için çalıştık ve inatla dinamik bir sıfır-Covid politikası izledik. Virüsün yayılmasını durdurmak için topyekün bir halk savaşı başlatırken, insanların sağlığını ve güvenliğini mümkün olan en büyük ölçüde koruduk. Hem salgına müdahalede hem de ekonomik ve sosyal kalkınmada son derece cesaret verici başarılar elde ettik.”


- Tayvan sorunu ve "(Gerekirse) Askeri çözümü de dışlamayan bir ülke iki sistem esasına dayalı barışçıl yeniden birleşme çözümü"nün Parti tüzüğüne eklendi. Aslında bu yeni bir başlık sayılmaz. Çünkü bu konu 19. kongrede Parti tüzüğüne Hong Kong, Macao ve Tayvan'ı kapsayacak şekilde biraz farklı bir içerik ve vurguyla eklenmişti. 20. kongrede yapılan değişiklik "Bir Ülke, İki Sistem politikasını tam olarak, sadakatle ve kararlılıkla uygulamak... Tayvan'ın bağımsızlığını isteyen ayrılıkçılara kararlılıkla karşı çıkmak ve caydırmak" ifadelerinin eklenmesinden oluşuyor. Yapılan bu ekleme aslında bir üst düzey kararlılık gösterisi. Verilen mesaj Amerikancı Tayvan yönetimine ve ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerine. 


- Parti tüzüğüne eklenen bir diğer başlık "ortak refah vizyonu ve yeni kalkınma modeli" konusu. Kongreye sunulan raporda Şi, "Yüksek standartlı dışa açılmayı teşvik etmeli, yurt içi ekonomiye odaklanan ve yurt içi ve yurt dışı ekonomik akışlar arasındaki pozitif etkileşimi ön plana çıkaran yeni kalkınma modelini teşvik etme çabalarını hızlandırmalıyız" dedi. Bu bulanık ifadeler, benim gibi ekonomi bilgisi kısıtlı biri için bile, küresel ekonomik durgunluk beklentisi ve ABD'nin Çin'i sıkıştırma politikalarına karşı iç pazarın güçlendirilmesi ve bunun için alım gücünün yükseltilmesine ilişkin bir programdan söz etiği açık. Şi’nin önemli tezlerinden olan "Ortak refah vizyonu" üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir konu. Zira Çinli kapitalistlerin “ortak refah” anlayışına nasıl ikna edilecekleri veya ortak refahtan onların ne anladığı epeyce çetrefilli bir konu. Bu konuda yakında ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum.


Uluslararası ilişkiler ve hegemonya konusu


Uzun bir zamandır, Batı kapitalizmi entelijansiyası-muhiplerinin iddialarının aksine, Çin’nin hegemonya peşinde olmadığını, ABD’nin yerini almak gibi bir hedefinin bulunmadığını yazıyorum. Sonunda, bu konu Şi’nin kongreye sunduğu raporda da vurgulandı ve hegemonya arayışı kesin bir dille bir kez daha reddedildi. Bu konu raporda şu cümlelerle yer aldı: 


“Çin, gelişmenin hangi aşamasına ulaşırsa ulaşsın, asla hegemonya veya yayılmacılık peşinde olmayacaktır. Çin, diğer ülkelerle dostluk ve işbirliğini sürdürürken Barış İçinde Bir Arada Var Olmanın Beş İlkesine bağlı kalmaktadır (Bu ilkeler: Egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı. Karşılıklı saldırmazlık. Birbirlerinin iç işlerine karışmama. Eşitlik ve karşılıklı yarar. Barış içinde bir arada yaşama.K.Kızlak) (…) Çin, yeni bir tür uluslararası ilişkileri teşvik etmeye, eşitlik, açıklık ve işbirliğine dayalı küresel ortaklıkları derinleştirmeye ve genişletmeye ve diğer ülkelerle (ortak) çıkarların daha da artmasını sağlamaya kararlıdır. (...) Çin, Birleşmiş Milletler, uluslararası hukuk tarafından desteklenen uluslararası düzen ve BM Şartı'nın amaç ve ilkelerine dayanan uluslararası ilişkileri yöneten temel normlar ile uluslararası sistemi korumakta kararlıdır. Her türlü tek taraflılığa ve belirli ülkeleri hedef alan blokların ve özel grupların oluşturulmasına karşı çıkmaktadır. (...) Çin, DTÖ ve APEC gibi çok taraflı kurumların rollerini daha iyi oynaması, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (SİÖ) gibi işbirliği mekanizmalarının daha etkili olması ve yükselen piyasaların ve gelişmekte olan ülkelerin daha iyi temsil edilmesi ve küresel ilişkilerde daha fazla söz sahibi olmasını sağlamak için çalışıyor.”


Bu uzun alıntadaki diplomatik cümleleri şöyle tefsir edebiliriz: Çin, basitçe ABD’nin yerini dolayısıyla gücünü de devralmak ve yeni hegemon güç olmak peşinde değil ve böyle bir oyun kurgulamıyor. Silinen hegemon-emperyalist  gücün elindeki gücün bu bağımsız uluslararası kurumlara devredildiği, hegemon gücün yerini bu kurumların aldığı bir uluslararası düzen kurulmasının arayışı-çabası içinde. Çin, bu uluslararası kurumların ABD’nin -hegemon gücün- yerini alması ve uluslararası düzenin sağlanması için bağımsız, adil ve etkin çalışmasını öneriyor. Ayrıca, ABD’nin yürüttüğü Çin’i sıkıştırma ve yükselişini durdurma politikalarına karşı Çin, giderek genişleyen ve daha etkin çalışan işbirliği alanları oluşturmaya devam edeceğinden bahsediyor.


Ekonomik dönüşüm vizyonu


Ekonomi/sanayide yüksek teknoloji, dijital teknoloji, dijitalleşme dönüşümü. Bence bu kongrede üzerinde durulması gereken en önemli nokta -belki de tek yenilik- Şi'nin açıkladığı bu ekonomik-endüstriyel dönüşüm vizyonuydu. Kongrede ekonomi üzerine daha ayrıntılı sunum yapan görevliler-Parti kadroları defalarca yüksek teknoloji, dijital teknoloji, dijitalleşme gibi kavramları kullandı. Bu dönüşüm programı o kadar önemli ki, kilit pozisyonlara yapılan atamalar neredeyse tamamen bununla ilişkili. Çin ekonomisi-sanayi bir teknolojik dönüşüm geçirmeye ve teknolojik bağımlılıktan tam anlamıyla kurtulmaya hazırlanıyor.


Bunun nasıl yapılacağı-başarılacağını Şi’nin sunduğu rapordan alıntılayalım: “Yeni gelişen/ortaya çıkan stratejik endüstri alanlarının entegre ve kümelenmiş gelişimini destekleyeceğiz ve yeni nesil bilgi teknolojisi, yapay zeka, biyoteknoloji, yeni enerji, yeni materyaller, en son teknoloji ekipman ve yeşil endüstri gibi yeni büyüme motorları geliştireceğiz.(...) Çin'in stratejik bilim ve teknolojideki gücünü artıracak, yenilik (inovasyon) kaynaklarını daha doğru dağıtacak ve mevcut durumlarını iyileştirmek için ulusal araştırma enstitülerinin, ileri düzey araştırma üniversitelerinin ve önde gelen yüksek teknoloji işletmelerinin rollerini daha iyi tanımlayacağız. Çin'in yenilik sisteminin genel performansını artırmak için ulusal laboratuvarlardan oluşan bir sistem kuracak, uluslararası ve bölgesel bilimsel ve teknolojik yenilik merkezlerinin gelişimini koordine edecek, temel bilimsel ve teknolojik kapasiteyi artıracak ve bilim ve teknoloji sektöründen daha iyi stratejik girdiler sağlayacağız.”


Yeni atamalar-seçimler


Yeni atama-seçim yapılacak kilit pozisyonların en önemlisi ÇKP’nin iki numaralı koltuğu olarak anılan Başbakanlık. Kongre öncesi buradaki dostlarla iki olası Başbakan adayı belirlemiştik. Bunlar Wang Yang ve Li Qiang idi. Kongre'de Şi'nin konuşmasını ve daha sonra ekonomi-sanayi üzerine rapor sunan diğer yetkilileri dinledikten sonra, Li'nin atanmasına neredeyse kesin gözüyle bakmaya başladık. Li, Şanghay Parti Sekreteriydi. Görevi sırasında Şanghay'ı Şi'nin rapor sunumunda bahsettiği o teknolojik yatırımların üssü haline getiren, Tesla'nın Şanghay'da dünyadaki ikinci büyük fabrikasını kurmasını sağlayan kişiydi. Kısacası, bu alanda çok başarılı, yıldızı parlak biriydi. Şi'nin bahsettiği ekonomik/endüstriyel dönüşüm programı için tam aradığı kişiydi. Li, Parti kadroları arasından Şi'nin keşfettiği, desteklediği ve terfi ettirdiği biriydi. Dolayısıyla, Şi'ye bağlılığı tartışılmaz birisi.


Mevcut Başbakan Li Keqiang, yaşı nedeniyle emekli oldu (ÇKP’de görev almak veya görevli olmak için 68 yaş sınırı vardır. Li Keqiang, gelecek yıl 68 yaşına girecek -veya zaten 68 yaşında olabilir). Yani Batı kapitalizmi muhiplerinin, Çin-ÇKP cahili çok bilmişlerin dediği gibi "önceki Başkan Hu Jintao'nun ekibinden (onlara göre hizbinden) olduğu" için tasfiye edilmedi. ÇKP içinden konuyu iyi bilenlere göre Li Keqiang, bahsedilen ekonomik-endüstriyel dönüşüm vizyonuna uygun donanıma sahip değildi. Dolayısıyla, yaşı uygun olsa bile dönüşümü yönetecek kişi o olmazdı. Aynı şekilde, adı Başbakanlık için geçen Wang Yang'da o donanıma sahip olmadığı için tercih edilmedi. Wang ve Li (Qiang)'ın her ikisinin de Şi'ye bağlılıkları tartışılmaz. Yani mevzu iki isimden birinin Şi'ye daha bağlı olması değil, liyakat. (Devam edecek...)