Rusya’nın ABD’ye Ukrayna üzerinden verdiği karşılığın Tayvan sorununu (yani Çin’in ABD ile Tayvan üzerinden yaşadığı sorunu) daha görünür kılmak gibi bir sonucu da oldu. ABD emperyalizminin dezenformasyon kaynağı olarak işlev gören dünyanın çeşitli yayın organlarında yakında Çin’in de Tayvan’a gireceğinden bahseden değerlendirmeler yer almaya başladı. Hatta -tam Pompeo’nun ziyareti öncesi- Tayvan’ın ABD’den bile Amerikancı sağcı-milliyetçi yönetimi “Tıpkı Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi gibi Çin de Tayvan’ı işgal etmeyi planlıyor” diye kışkırtıcı bir açıklama yaptı. Aslında, ABD'nin istediği tam da bu. Yani Çin'in (zaten kendi toprağı olan) Tayvan'ı işgal etmesi. Böylece, Çin'i de Rusya ile aynı çuvala atmak ve Rusya'ya karşı arkasında hizalanan Batı'yı Çin'e karşı da kullanmak ve bir taşla iki kuş vurmak. Oysa Çin’in Tayvan'ın bu açıklamasına cevabı “İstesek yaparız, engel olabilecek bir güç yok” olarak anlaşılabilecek Çin hava kuvvetlerini Tayvan hava sahasında yaptığı güç gösterisi oldu.
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi, arka planı ve olası sonuçlarına ilişkin çok şey söylendi. Fakat çok açık olan bir sonuç var ki hiç bahsedilmiyor, muhtemelen dillendirmekten özenle kaçınılıyor: ABD, Ukrayna’da dünyanın gözü önünde Rusya’dan sağlam bir sopa yiyor. Onca askeri güç gösterisi, onca tehdit Rusya’yı durduramadı ve Ukrayna üzerinden yapılan ABD kuşatmasını yardı. Ukrayna’da sopa yiyenlerin Amerikan piyonları olması, sopayı aslında ABD’nin yediği gerçeğini değiştirmez. Sonuç, ABD’nin ayağının Ukrayna’dan kesilmesi ve onun işgal-terör gücü NATO’nun Rusya sınırlarından uzaklaşması olacak. Sonuç olarak, ABD’nin Rusya’yı ta sınırına kadar giderek kuşatma projesi çuvalladı.
Şimdi ABD yeni bir Amerikan yalanı pazarlamaya çalışıyor. ABD basınında yer alan Beyaz Saray’ın ısmarlama yalan haberine göre, “Rusya, Çin’den askeri yardım istemiş”. Üç amaçlı bir yalan: (1) Rusya’nın askeri gücü hakkında kafaları karıştırmak ve böylece Ukrayna’daki piyonlarını cesaretlendirmek ve (2) Çin’i de aynı çuvala atarak bir “Rusya-Çin ortak yayılmacılığı” yalanı yaymak. Dünyayı bu yalana inandırabilirse, bu kez arkasında hizalanmış gibi duran gücü (NATO, AB, vs) Çin’e karşı da kullanmak. (3) Çin'i savaşın tarafı gibi göstererek barışçıl çözüm için arabulucu olarak devreye girmesini önlemek ve böylece Rusya'yı yıpratacağı-zayıflatacağını varsaydığı savaşın üzün süre devam etmesini sağlamak.
Çin, “Ukrayna’yı çevreleyen sorundan ABD’yi sorumlu tutmakla” ve Rusya’nın ABD tehdidine karşı bir meşru savunma yaptığını ima etmekle birlikte, askeri müdahaleyi-işgali onaylamadı. Bu yüzden de BM’deki oylamada Rusya’yı destekleyen karşı oy kullanmak yerine çekimser kaldı. Rusya’nın Çin’den askeri destek istediğine dair Amerikan yalanını bir anlık doğru varsaysak bile, Çin, hep açıkladığı gibi “bir barışçıl güçtür ve sorunların çözümü barışçıl müzakereler yoluyla olmalıdır.”
Ukrayna ve Tayvan benzer sorunlar mı?
İki sorunu (Ukrayna-Tayvan) yan yana koyan değerlendirmeler şu önemli ayrıntıyı atlıyor: Ukrayna, Rusya’nın da (ta SSCB döneminden beri) tanıdığı bir devletken Tayvan adası, tarihi boyunca Çin anakarasının bir parçasıydı, hiç bağımsız bir devlet olmadı ve aynı dili (Mandarin) konuşuyorlardı. İki sorun arasında benzerlik kurulacaksa, bu benzerlik Ukrayna üzerinden değil sadece Rusya’nın tanıdığı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri üzerinden olabilir. Yazının ikinci bölümünde görüleceği gibi, Tayvan, 1950'de ABD’nin bir oldubittiyle devlet statüsü tanıdığı (Çin anakarasına ait) bir ada. Daha açık bir ifadeyle, Rusya’nın var ettiği Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin uluslararası statüsü neyse ABD’nin var ettiği Tayvan’ın statüsü de odur. Objektif bir gözle bakıldığında durum bundan ibarettir.
Emperyalist
haydutluğun silueti olarak Pompeo
Bu yazıyı hazırlamaya başladığımda Trump’ın son Dışişleri Bakanı ve muhtemelen gelecek seçimlerde Cumhuriyetçilerin Başkan adayı (ki Trump’dan daha tehlikeli biri) Mike Pompeo, sağcı-milliyetçi yönetiminin davetlisi olarak Tayvan’da dolaşıyordu ve Tayvan’ın bağımsızlığına ilişkin konuşmalar yapıyordu.
Hazır laf açılmışken-adı geçmişken Pompeo ile ilgili birkaç cümle etmekte yarar var. Bu yeminli anti-komünist ve azılı Çin düşmanı muhtemelen gelecek seçimlerde Cumhuriyetçilerin Başkan adayı olacak. Başkan seçilmesi ise büyük olasılık. Zira Biden yönetimi, demokratlar, tarihlerindeki en ağır hezimete uğrayacaklar gibi görünüyor. Çöküşe giden ABD hegemonyasını gerileme-zayıflamanın nedeni olan politikalarla restore etmeye kalkışmak Biden yönetimi açısından tam bir ahmaklık örneği.
Sonraki Başkanlık seçimlerinde Trump kendisi aday olmak istese bile, Amerikan müesses nizamının onun adaylığını engelleyip yerine Pompeo’yu oyuna süreceğini düşünüyorum. Trump, dangalağın biriydi, sağlıksız bir akla sahipti, tutarsızdı, güven duyulamayan biriydi. ABD Başkanından ziyade aklı kâr-zarar hesabı üzerinden çalışan bir çapsız tüccar gibiydi. Gerçekte siyasi olarak tam faşistti, hem de en döküntüsünden. Dolayısıyla, böyle dangalak bir döküntünün tekrar aday (veya Başkan) olması Amerikan müesses nizamı açısından pek kabul edilebilir görünmüyor.
Emperyalist
haydutluk aracı olarak Tayvan sorunu
Özellikle son 20 yıldır ABD, Tayvan’ı silahlandırarak ve “bağımsızlık yanlısı” sağcı-milliyetçi yönetimleri kışkırtarak Çin için bir tehdit ve istikrarsızlık unsuru yaratmaya çalışıyor. Özet olarak, Amerikan emperyalizmi Ukrayna’da Rusya’ya karşı ne amaçladıysa, Tayvan’da da Çin’e karşı aynı şeyi amaçlıyor.
Peki, Tayvan’ı neden Biden yönetiminden birileri değil Pompeo ziyaret ediyor? Bunu iki şekilde yorumlamak mümkün: (1) Tayvan sorununu alenen kaşıyarak Biden yönetimini Çin’e karşı tahrik etmek, sertleşmeye veya belki de çatışmaya zorlamak ve (2) ABD’nin resmi yönetiminin Tayvan ile ilişkilerde dikkatli davranmak zorunda olması nedeniyle, sorunu sorumsuz eski yönetim üzerinden kaşımak. Üçüncü bir olasılık ise, Pompeo’nun Başkan adaylığı için ısınma turuna Tayvan’dan başlaması. Yani “Çin’e karşı (Trump döneminde) başlattığımız gerilimi daha da sertleştirerek kaldığımız yerden devam edeceğiz” mesajı.
Pompeo, 2019’da Hong Kong’da baş gösteren Çin karşıtı olaylarla özel olarak ilgilenmiş, özel rol oynamış biri. Hatta onun eseri bile sayılabilir. Yani Hong Kong’da bir özel olarak kaybeden varsa, o da Pompeo’dur. Hong Kong’da denediğini şimdi Tayvan’da da denemek ister gibi görünüyor. ÇKP kaynaklarına göre, “Tayvan’daki Amerikancı sağcı-milliyetçi yönetim giderek zayıflıyor, zayıfladıkça ABD’ye daha fazla yanaşıyor ve halktan ve halkın çıkarlarından daha da uzaklaşıyor”.
Yukarıda bahsedildiği gibi, ÇKP kaynaklarına göre, “Çin barışçıl bir güçtür ve sorunların çözümü iki tarafın da kazanacağı barışçıl müzakerelerde aranmalıdır. Fakat bu durum ulusal çıkarları ve egemenlik hakları söz konusu olduğunda askeri güç kullanmaktan kaçınacağı veya savaşı göze almayacağı anlamına gelmez”. Nitekim 31 Ekim 2021’de, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Roma'da ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı görüşmede “Tayvan sorunu Çin ile ABD arasındaki en hassas konu ve yanlış ele alınırsa Çin-ABD ilişkilerini alt üst eder” diye uyardı.
Yakın zamanda ABD medyasına bir röportaj veren Çin'in Washington Büyükelçisi Qin Gang ise, “ABD tarafından cesaretlendirilen Tayvan yönetimi bağımsızlık yolunda ilerlemeye devam ederse, büyük olasılıkla Çin ve ABD'yi bir askeri çatışmayla karşı karşıya getirecek. Tayvan sorunu Çin ile ABD arasındaki ‘en büyük barut fıçısı’dır. Çin anakarasının Tayvan sorununa yönelik resmi tutumu şudur: Çin, barışçıl yeniden birleşme umutları için azami samimiyet ve büyük çaba gösterecek; ancak gerekirse barışçıl olmayan yollardan kullanmaktan vazgeçmeyi taahhüt etmeyecektir (…) Bazı Amerikalılar sağırmış gibi davrandıkları için sesimizi yükseltmek zorunda kalıyoruz. ABD, Çin'den gelen uyarıları görmezden gelmeye devam ederse, Tayvan Boğazında daha fazla gerilim, kriz ve hatta çatışmayla karşı karşıya kalacak” dedi.
Tayvan sorunu sonraki yazıda tarihsel bir perspektifle
ayrıntılı olarak ele alınacak.