06 Şubat 2022 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Haziran 2020’de yürürlüğe giren
“Hong Kong Ulusal Güvenlik Yasası”nın Hong Kong'da (HK) olağan işleyiş ve
günlük yaşam üzerinde hissedilir bir etkisi olmadı. Fakat “derin ABD-İngiltere
emperyalizmi”nin HK’dan el etek çekip şehri tek etmesi gibi bariz bir sonucu
oldu. Kenti terk edenler kervanına son olarak Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) de
katıldı. Örgüt, Şi Cinping-Joe Biden görüşmesinden (16 Kasım 2021) iki gün
önce, HK’deki bütün faaliyetlerini sonlandırdığını ve bürosunu kapatıp HK’yi
terk ettiğini duyurdu. HK’yi tam da Şi-Biden görüşmesi öncesinde terk etmesi
tabii ki bir tesadüf değil. Biden’ın Çin’e insan hakları üzerinden bindirmesi
için fırsat ve malzeme sağlamaya yönelik planlı bir manevra.
Anlayışlar farklı
ABD, Çin’i insan hakları gibi
bir kaygısı olmayan hatta insan hakları düşmanı, baskıcı, zorba bir yönetim
olarak göstermek ve böylece bir uluslararası baskı oluşturmak için özel bir
propaganda yürütüyor. Çin hakkında bütün bilgileriniz Batı kapitalizminin
dezenformasyon kaynaklarına dayanıyorsa, Çin’i adeta bir öcü gibi görebilirsiniz,
istenen bu. Oysa “insan hakları” konusunda, işkence ve kötü muamele hariç, Çin
ve Batı aynı şeyleri anlamıyor. Örneğin, Çin yönetimi için halkın iyi sağlık
hizmeti ve eğitim alması, yoksulluktan kurtulup göreli olarak müreffeh bir
hayat sürmesi temel insan hakları kapsamındadır. Bunları sağlamak ise yönetimin
görevidir. Batı kapitalizmi (özellikle ABD) için eğitim ve sağlık, paranız
varsa veya paranız kadar erişebileceğiniz bir satın alınabilir hizmetken refaha
ulaşmak kendi yeteneklerinize ve geminizi kurtarma yolları bulma becerinize
kalmıştır. Neyse, Batı ve Çin’in insan hakları anlayışı ileriki günlerde ayrı
bir yazı konusu olacak kadar kapsamlı bir mevzu.
UAÖ neden gitti?
UAÖ’nün uluslararası yönetim
kurulu başkanı çekilme kararını açıklarken, “HK Ulusal Güvenlik Yasası
nedeniyle, artık insan hakları örgütlerinin özgürce ve hükümetten ciddi bir
misilleme korkusu olmadan çalışması imkânsız” dedi. HK’deki ÇKP kaynaklarına
göre ise, “UAÖ, karıştığı sayısız yasadışı eylemin adalete hesabını veremeyeceğinden
dolayı kaçtı".
UAÖ, faaliyet gösterdiği bazı
ülkelerdeki saygın hukukçular ve aktivistlerin cesur çalışmaları nedeniyle
adeta dokunulmazlık kazanmış bir kuruluş. Bu cesur çabalar, o faaliyetleri
yürüten insanları, yürütülen faaliyetleri ve eylemleri kuşkusuz saygın kılar.
UAÖ’nün insan hakları anlayışı her ne kadar Batı kapitalizminin liberal
değerlerine yaslansa da, “İngiltere emperyalizminin uzantısı” görüntüsü verecek
ve böylece örgütün, aktivistlerin ve eylemlerin saygınlığına zarar getirecek bir
politik çizgiden uzak durması ise saygınlığı korumanın olmazsa olmazıdır. Başta
İngiltere olmak üzere, bütün emperyalistlerle her türden siyasi ilişkiden uzak
durmak konusunda çok dikkatli olması beklenen örgüt HK’de pek böyle davranmadı.
UAÖ’nün HK’de şu yanlışa
saplandığını söyleyebilirim: ABD-İngiltere emperyalizminin (ve yancılarının)
Çin’i sanki bir yabancı ülkeyi istila etmek isteyen bir işgalci güç gibi
göstermeye çalışan yalanına ortak oldu. Oysa HK, zaten Çin bir parçası. Çin’e
bağlı bir özerk bölge. Fakat son yıllarda, ABD, Çin’e karşı yürüttüğü soğuk
savaşta HK’yi Çin’i içeriden istikrarsızlaştırmak için bir mevzi olarak
kullanabileceğini düşündü. Buna karşılık Çin’in attığı adımlar kendini
korumaktan ve tabii ki emperyalistlerin ayağını HK’den kesmekten ibaret.
UAÖ'de 'provokatör'
Amerikalı muhalif medya kuruluşu
The Grayzone, HK’de UAÖ ile bağları olan bir Amerikalı kışkırtıcının kimliğini
ortaya çıkardı. Sosyal medyada Çinli görünümlü "Kong Tsung-gan"
profiliyle kışkırtıcılık yapan, Çin hakkında dezenformasyon yayan, bir faşist
portalda köşe yazıları yazan bu kişi aslında yerel protestolarda her yerde
bulunan bir Amerikalıydı. Yani UAÖ içinde yer alan birileri HK’de ABD-
İngiltere emperyalizmi adına iç karışıklık çıkarmak için kışkırtıcılık
yapıyordu ve karışıklığı yönlendirmeye çalışıyordu… Hong Kong’da olan buydu.
Böyle bir
faaliyetin örgütün deklare ettiği kuruluş amaç ve ilkeleriyle ne kadar
bağdaştığı hakkında konuşmak bana düşmez. Burada sorulması gereken soru, bu
karanlık işleri yürüten o Amerikalının “kimler” adına faaliyet gösterdiğidir.
Peki, The Greyzone bu kişinin gerçek kimliğini ortaya çıkarana kadar UAÖ’nün
bunu bilmediğini varsayabilir miyiz? Benim temennim, bunun sadece HK
şubesindekilerin yaptığı bir hatadan ibaret olması.