27 Ekim 2020 Salı

Distopya anlatısı olarak Çin-2: Sosyal Kredi Sistemi

25 Ekim 2020 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanmıştır

Birkaç yıl önce, Pekin sokaklarında eski dost Jiaying ile yaptığımız bisiklet turunda bir taksici orta refüjdeki açıklıktan tehlikeli bir biçimde dönmüş ve beni sıkıştırmıştı. Kazayı bacağımda hafif sayılabilecek bir yarayla atlatmıştım. Taksici çıkışmama aldırış etmediği gibi, “Burası Çin, benim ülkem” diye arsızlık etmişti. Polise durumu anlatıp taksinin plakasını veren Jiaying, “Bir şey çıkmaz ama biraz parasını alıp canını yakarlar” demişti.

Peki, aynı şey bugün “Sosyal Kredi Sistemi”nin uygulanmakta olduğu pilot yerleşim birimlerinden birinde olsa ne olurdu? Muhtemelen şunlar olurdu: (1) Öncelikle, taksici refüje acil durumlar için açılmış olan o açıklıktan dönemezdi. (2) Yanıma gelip benden özür diler ve yardım ederdi, belki de (“iyi bir yurttaş” olarak) hastaneye götürürdü. (3) Düştüğü durumu hemen yakındaki dev ekranda ibret-i âlem için gelip geçen herkesle birlikte kendisi de izlerdi. (4) Yasanın öngördüğü trafik cezasının yanı sıra, “Sosyal Kredi Puanı” da düşer ve belki de (geçici) bir hak kaybına bile uğrardı. (5) Polis, şikâyetimizi taksiciyi söğüşleme fırsatı olarak görmek yerine “iyi bir devlet memuru” olarak görevini olması gerektiği gibi yapar ve böylece hem kendisinin hem de kurumunun kredi puanını yükseltirdi. (6) Düşen gözlüğümü yerden alan, devrilen bisikletimi kaldırıp kenara çeken ve el çabukluğuyla yarama su döküp kâğıt mendille saran “en alttakiler”den o seyyar satıcı muhtemelen örnek yurttaş seçilir ve resimleri panolarda yer alırdı. (7) Taksicinin hırtlığı yüzünden çileden çıkan ve Çinliler için adaba mugayir sayılabilecek laflar eden Jiaying’in durumu ne olurdu bilemiyorum. Davranışları bir genç kadın için kötü örnek sayılıp puanı düşer miydi yoksa bana yardım ettiği için iyi yurttaş sayılıp yükselir miydi, emin değilim. Bütün bunlar şehrin neredeyse her yerine yerleştirilen yüz (ve galiba plaka) tanıma sistemli kameralar ve onlarla entegre çalışan “Sosyal Kredi Sistemi” veritabanı sayesinde olurdu.

Nedir bu Sosyal Kredi Sistemi?

Batı kapitalizminin ideolojik-kültürel hegemonyasını üretmekle görevli paralı askerler ve onların yancıları tarafından hakkında binlerce distopya hikâyesi yazılan sistem, ilk başlarda bireylerin, işletmelerin ve devlet kurumlarının kredilendirilmesinden oluşan üç bileşenli kredilendirme sisteminin adıydı. Son zamanlarda tanımlamada bir değişikliliğe gidildiğini ve “Ulusal Kredi Sistemi” veya “Ulusal Kredi Yönetimi Sistemi” ifadelerinin tercih edildiğini görüyoruz. “Sosyal Kredi Sistemi” artık bireyleri kredilendiren bileşeni ifade etmek için kullanılıyor ve bildiğim kadarıyla henüz sadece bazı (pilot) bölgelerde uygulanıyor. Tüm sistemin uygulamaya girmesi için hükümet yasal eksikleri gidermeye, kapsamlı bir mevzuat oluşturmaya ve veri tabanı altyapısını birleştirmeye-kurmaya çalışıyor. Hazırlıkların 2020 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanmıştı. Sürecin ne durumda olduğunu bilmiyorum.

Bu sistemin neden gerekli olduğu, nasıl kurulacağı vs üzerine hazırlanan 2014 tarihli resmi belgede şu açıklamalar yer alıyor: “Ülkemiz ekonomik sistem reformlarını derinleştirme ve sosyalist piyasa ekonomisini mükemmelleştirme konusunda bir kritik dönemdedir. Piyasa ekonomisi bir kredi ekonomisidir. Piyasa ekonomisi düzeninin eksiklerini gidermek ve düzenlemek, piyasa kredi ortamını iyileştirmek, işlem maliyetlerini düşürmek ve ekonomik riskleri önlemek için sağlam bir sosyal kredi sisteminin kurulması gerekli bir önlemdir. Bu, ekonomiye hükümetin müdahalesini azaltmak ve sosyalist piyasayı iyileştirmektir. (…) Kredi yasaları, düzenlemeler ve standart sistemlerin iyileştirilmesi ve tüm toplumu kapsayan bir kredi inceleme sisteminin oluşturulması temelinde, bir bütünlük kültürünün kurulması amacıyla devlet bütünlüğü, iş bütünlüğü, toplumsal bütünlük ve yasal güvenilirliğin inşa edilmesini sağlamak, güvenilirlik-dürüstlük için teşvikler sunmak ve dürüst olmayan davranışları cezalandırmaktır”. Sistemin işleyiş biçimine bakınca, doğru tanımlamanın “kredi sistemi” değil “puan sistemi” olduğunu düşünmüştüm, ta ki yukarıdaki resmi belgeyi okuyuncaya kadar. Belgede sıkça geçen “piyasa” ve “kredi” sözcükleri ilk bakışta mevzunun ekonomiyle ilgili olduğu (kredi kullanımını sağlıklı bir biçimde yaygınlaştırmak ve böylece tüketim ve refah artışı sağlamak gibi) düşündürse bile, bununla sınırlı olmadığını da biliyorum. Bu “kredi sistemi” düşüncesi, Çin’in “uygarlık projesi”nin kâğıda yansımış taslağı gibi duruyor (sonraki yazıda ele alacağım).

Resmi kuruluş belgesinde mottosu “Güvenilir davranışlar için teşvikler oluşturmak ve dürüst olmayan davranışları cezalandırmak” diye özetlenen sistemin içeriği çok kapsamlı. Gelecek yazıdan başlayarak üç kredi sistemini de ayrıntılı ele almaya çalışacağım. Şimdilik şu “Bireylerin olumlu davranışlarının ödüllendirilmesi” konusunda olası bir yanlış anlamayı önceden düzeltmek istiyorum: Ödüllendirici davranış derken aklınıza “Şi Çinping’den önce Çin’de yol yoktu, ev yoktu, otomobil yoktu, hastane yoktu, fabrika yoktu; Çin’in itibarı yoktu; Dünya lideri Başkan Şi…” gibi halüsinojen mantar yemişlerin aklından geçenlere benzer övgü zırvaları gelmesin. Ancak bulanık bir aklın eseri olabilecek bu nevi ahmaklık gösterileri burada ilgilisine bir puan bile kazandırmaz. Çünkü bilirler ki, bu nevi övgüleri kabul etmek ve memnuniyet duymak aslında övülen kişinin “ahmaklığın ve ahmakların lideri” olduğunu tescil etmekten ibarettir, hepsi o kadar. (devam edecek)


17 Ekim 2020 Cumartesi

Distopya anlatısı olarak Çin-1

 17 Ekim 2020 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır


Soğuk savaş yıllarında, hatta daha sonrasında da, Çin’de “tek çocuk politikası”na uymayan kadınlara zorla kürtaj yapıldığına dair haberler yayınlanırdı. Üreten, yayan ve ortak olanların insanlığından kuşku duymayı gerektiren bu yalanlar “komünizm öcüsü” yaratmayı ve bunun üzerinden kapitalizme rıza üretmeyi amaçlıyordu. Bu yalan ve dezenformasyon üretimi mekanizması bugün de aşağı yukarı aynı şekilde işliyor. Fakat artık başlıca amaç komünizm düşmanlığı yaratmak değil. Şimdi asıl hedef büyüklüğü, dinamizmi, insan kaynakları ve teknoloji üretimiyle ABD ekonomisini-hegemonyasını tehdit eden Çin/Çin ekonomisi, özellikle teknoloji üretimi üstünlüğünü ABD’nin elinden almaya çok yaklaşan Çin teknolojisi.

“Komünizm öcüsü” artık “ABD’nin Çin’e karşı yeni soğuk savaşı” için üretilen yalan ve dezenformasyonun arka fonunu süslüyor. En bariz biçimde ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Çin yönetimi/ÇKP’yi “Halkın iradesine el koymuş komünist haydutlar, frankeştayn” olarak andığı sözlerinde görülüyor. Pompeo’nun bu taktiği fazla kaba-saba ve eski moda, en azından altmış-yetmiş yıllık. O yüzden de hiçbir işe yaramıyor. ABD’nin korkusu herkesin bildiği şu gerçekten kaynaklanıyor: Teknolojik üstünlüğü kaybeden hegemonyayı da kaybeder. “Hegemonyası zaten epeyce sarsılmış olan ABD, bir de teknolojik üstünlüğü kaybederse neler olur?” sorusu dünya için olduğu kadar ABD’nin kendi içinde olabilecekler açısından da korkutucu bir soru.

Trump ve tayfasının soğuk savaş dili ve taktikleri Batı kapitalizminin ideolojik-kültürel hegemonyasını üretmekle görevli araçlar/kuruluşların eseri. Görünüşte bir düşünce kuruluşu, insan hakları gözlemcisi; çeşitli ad altındaki vakıf ve dernek; basılı-görsel yayın vs gibi duran bu kaynakların istihbarat örgütleriyle “bir şekilde” bağlantıları bulunduğunu artık bilmeyen yok. Başlıca iki yol izledikleri söylenebilir: İlki çok eski bir numara: Doğrudan Devlet Başkanını hedef alan ve itibarsızlaştırmayı amaçlayan saldırılar. İkincisi, siyasal sisteme dönük dezenformasyon yaymak, distopya üretmek.

Kültür Devriminin o akla ziyan atmosferi sırasında, ÇKP yöneticileri arasında Çin’i ailesiyle birlikte terk ederek Hong Kong (HK) ve İngiltere’ye sığınanlar olmuş. HK’da yaşadığım zamanlarda bunların yakınlarının anı, aile özgeçmişi vs iddiasıyla yazdığı birkaç kitabı edinip okudum. Okurken bir anı kitabında böylesine mide bulandırıcı, seviyesiz (üstelik yalanla ince ince süslenmiş) ayrıntılara ne gerek var diye hayıflandığım oldu. Yalana bulanmış ayrıntılar genellikle doğrudan Mao’yu ve yakın çevresini hedef alıyor ve itibarsızlaştırmaya çalışıyordu. Anlatının istihbarat örgütlerinin marifetiyle bu hale getirildiğini ve distopya anlatısı olan bir kitabın tam da böyle olması gerektiğini ben de sonradan öğrendim… Şimdi doğrudan Şi Cinping’i hedef alarak onun hakkında da benzer şeyler yazmayı deneyenler olduğunu görüyoruz.

İkinci yol, siyasal sistemi hedef almak, daha sofistike ve ilgilisine itibar bile kazandırabilir. Kapsamı daraltabilmek için konuyu son birkaç yıldır dillerinden düşürmedikleri “otoriterlik-totaliterlik” ile sınırlandıracağım. Trump (ve Trumpgillerin) sonrasında yaygınlaşan otoriterlik eleştirileri, bu durumu sanki bir “arizi” durum, bir sapma hatta bir “sıradan otoriterlik” gibi sunmaya çalışıyor. Bu noktada, fazlasıyla kaba-saba teorik zırvalarla Putin ve Şi Cinping’i de Trumpgillere ekleyerek sorunun Batı kapitalizminin krizinin sorunu (ve eseri) olduğu gerçeğinin gözden kaçırmaya çalışıyorlar. Oysa karşımızdaki gerçek ne bu kadar ucuz ne de “rekabetçi otoriterlik” vs gibi akademik-teorik yumuşatıcılarla bir “sıradan otoriterlik” kılığına sokulabilecek bir şey. Karşımızda düpedüz neo-liberal kapitalizmin krizinin eseri olan “yeni faşizm” var.

“Sıradan otoriterlik” ile “gücünü genellikle ordu ve bürokrasiden alan ve devlete sahiplik iddiasında olan bazı ‘ara sınıf’ yönetimlerinde rastlanan otoriterlik”i anlatmaya çalışıyorum. Böyle bir ara sınıf iktidarının sınıflar arası tahterevallide ayakta durabilmek için otoriter yönetim biçimlerine meyletmeleri bilinen bir konu. Bence Rusya ve bir ölçüde Çin de bu kategoride yer alıyor. Trumpgillerle bir benzerlikleri yok.

Neyse, tekrar konuya döneyim. Çin hakkında distopya hikâyeleri uydurmak İngiltere-ABD’de artık lise bebelerine kadar düşmüş durumda. Buralara turist olarak gelen bu bebelerden bazıları sitelerin girişlerindeki yüz tanıma sistemlerini cep telefonlarıyla kaydedip “Bakın! Çin, vatandaşlarının bütün bilgilerini topluyor ve böylece onları adım adım izliyor ve her şeylerini kontrol ediyor” diye saçmalayan videolar yayınlıyorlar. Bu bebelerin saçmalamaları çoluk-çocuk eğlencesi diye geçiştirilebilir. Fakat son bir-iki yıldır onların ilham aldıkları o “paralı askerler” çeşitli distopya hikâyeleriyle Çin teknolojisini (ve Çin yönetimini) hedef alıyorlar. Bunların en bilineni, bugüne kadar hakkında epeyce distopya hikâyesi yazılan “Sosyal Kredi Sistemi”. Sonraki yazının konusu bu olacak.