07 Kasım 2018 tarihli BirGün gazetesinde yayımlanmıştır
Son ÇKP kongresinden aklımda
kalan birkaç şeyden biri, bir Merkez Komite üyesinin yaptığı yolsuzluk üzerine
fazla açık sözlü diyebileceğim o konuşma. O konuşmanın yaklaşan fırtınanın habercisi
olduğunu ben bile anladığıma göre Parti kadrolarının anlamamış olması mümkün
değil. O konuşmayı yapan adam şimdi “Parti Disiplin Denetimi Komisyonu”nun
başında. Xi, yolsuzlukla bu çapta bir mücadele
başlatmak için kongrede istediği yetkileri alana kadar beklemeyi tercih etmiş
gibi görünüyor. Sivil bürokrasiden, ordudan, polisten öyle adamlara
dokunuyorlar ki, şaşırmamak elde değil. Dönüşüm sürecinde yatırımcılar-sermaye
ile “gereğinden fazla” yakın olmanın dejenere ettiği kadrolar tasfiyeye
uğruyor. “Yeni solcular” olarak adlandırılan ÇKP muhalifi her renkten komünistin
Xi’ye sempatiyle yaklaşmasının bir nedeni de işte bu yolsuzlukla ciddi mücadele.
(Diğer iki neden, ekonomide kamunun payını azaltmak yerine dikkate değer ölçüde
artırmaya yönelik politikaları ve yoksullukla mücadeleye verdiği önem).
Yine de
yolsuzlukla mücadele basın (ve sivil toplum) olmadan, sadece devlet eliyle tam
olarak başarılabilecek bir iş değil. Gazetecilere “Elinizde yolsuzlukla ilgili
bilgi-belge varsa, bunları yayınlamak yerine polisle, savcıyla işbirliği yapın.
Onlar işlerini bitirdikten sonra yayınlarsınız” demek bana gazeteciliğin kamuyu bilgilendirme görevi yerine bir nevi
jurnalcilik gibi geliyor... Böyle davranan
gazeteciler “polisle işbirliği yaparak yolsuzluğu ortaya çıkardıkları için” polisten
plaket ve para ödülleri alıyor, hem de törenle.
Parti Disiplin Komisyonunun savcılığın
yapması gereken işlere karıştığına dair eleştiriler var. Disiplin Komisyonu, “Biz,
Parti içi disiplin suçu denetimi yapıyoruz, savcılık değil. Elde ettiğimiz delilleri
yargıya teslim ediyoruz, gerisi onların görevi” cevabı veriyor. Komisyonun “disiplin
suçu” dediği suçlamaların çok büyük bir kısmını bir şekilde akçeli işlere
bulaşmak oluşturuyor.
Singapur ve
devlet eliyle cinayet
Malezya hükümeti, uyuşturucu
satışı nedeniyle Singapur’da İdama mahkûm edilen bir vatandaşının iadesini talep
etti (Suçlu, işitme engelli olduğu için “insani nedenlerle” iadesini istedi). Singapur
hükümeti bunu fırsat bilerek idam cezası konusunda halkın tutumunu ölçmek amaçlı
bir araştırmaya yapmaya karar verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Asya sorumlusu,
“İnsan hakları konusunda iyileştirici adım atmak için halka danışılmaz. Halka ‘bu
caniliğe devam mı edelim yoksa uygar insanlığın değerlerini mi benimseyelim?’
diye bir soru sorulamaz. Devlet uygar dünyanın değerlerine göre kararını verir…
Umarım bu araştırmayı idam cezasından yana olan görüşlerini desteklemek amacıyla
yapmıyorlardır” açıklaması yaptı.
Singapur hükümeti halka
yıllardır “İdam cezasını kaldırırsak, uyuşturucu satıcılarının akınına uğrarız”
korkusu yayıyor. Oysa idam cezası olmayan Hong Kong narkotik madde trafiği
açısından çok daha elverişli bir konumda yer almasına rağmen, uyuşturucu madde
ile mücadelede Singapur’a göre çok daha başarılı.
(Not: Singapur’da geçen yıl narkotik
madde ticareti suçlamasıyla sekiz kişi idam edildi.)
Kümese tilki
girdi
İki yıl kadar önceydi,
ABD’nin Çin’e bir “teknoloji hırsızlığı” suçlaması yöneltmesinin ardından, bir
Çinli yetkili “ABD’nin ikide bir ‘kümesime tilki girdi yetişin!’ diye avaz avaz
bağırmasından gına geldi” diye dalga geçen bir açıklama yapmıştı. Oysa bu
açıklamadan kısa bir süre önce Çin, kendi geliştirdiği “Kuantum İnternet
teknolojisi”sinin sırlarını çalmaya çalışan 3 ABD’liden bahsetmişti.
Geçen hafta, bir Tayvan ve
bir Çin firması ABD yetkilileri tarafından “yarıiletkenler alanında faaliyet
gösteren bir ABD firmasından 8,75 milyar dolar değerinde teknoloji hırsızlığı
yapmakla” suçlandı. Yine geçen hafta, bir Çin istihbaratı yetkilisi ve iki
hacker ABD’de jet motorlarına ilişkin teknolojik sırları çalmaya çalışmaktan
tutuklandı. Bence çalmış olma ihtimalleri yüksek. Çinliler genellikle çaldıktan
sonra, ABD’liler ise çalmak için ilişkiler geliştirmeye çalışırken
yakalanıyorlar. Teknoloji hırsızlığını sadece Çin’in yaptığını düşünmek ABD’lilerin
burada özellikle Çin’in askeri teknoloji sırlarını çalmak için neler
yaptığından habersiz olmak demek.
Kimin kimden çaldığıyla hiç ilgilenmiyorum.
Benim için insanlığın yarattığı değerler tüm insanlığa aittir, ortak malıdır.
Bunları, toplumların yararına kullanmak kaydıyla, mülkiyetinde tutan
kapitalistlerden çalmak haktır, hatta görevdir. Yukarıdaki örnekteki gibi, kapitalistlerin
birbirlerinden çalması ise benim için sadece bir eğlence malzemesi olabilir.
Kapitalizm dediğin şey zaten sınırları yasalarla çizilen ve korunan bir
hırsızlık değil mi?
Üstüme vazife değil ama yeri
gelmişken yazayım: Çin’e yöneltilen teknoloji hırsızlığı suçlamalarının en az
yarısı gerçek dışı. Çünkü Çin’de yatırım yapabilmenin ilk koşulu “teknolojini
Çin’le paylaşmak zorunluluğu”dur. Çin’le paylaşılan bu kapsamdaki teknolojinin
bile teknoloji hırsızlığı diye yayıldığı çok olur.
Vietnam, sesiz ve
derinden…
Sanırım önümüzdeki on yıl
içinde Vietnam bize büyük bir sürpriz yapacak. Bu sürprize üniversitelerin
küçük çaplı Ar-Ge merkezlerine ek olarak kurdukları işlevsel İnovasyon
merkezleri kaynaklık edecek. Buralarda ilgili teknolojik bilgilerle donatılmış
yenilikçi girişimciler yetişiyor. Çin’den de destek alan bu merkezlerin kapısı
girişimcilere her türlü desteği sunmak için sürekli açık. Projesini deneyip
başarılı olanlar da var, denemeye devam edenler de… IBM, Microsoft gibi
teknoloji devi ABD firmalarının Vietnam’a gösterdikleri ilginin bir nedeni de
bu olsa gerek. Mike Pence’in Çin-Vietnam ilişkilerine kama sokmak için yaptığı
“rüşvet teklifli (Çin’den uzaklaşın, kıyılarınızı ABD’ye açın yardım edelim)”
ziyaret işe yaramadı ve yaramayacaktır. Yani ilginin nedeni bu olamaz. Ticaret
savaşları, Çin’in teknolojik dönüşümü gibi etkenler ise zaten herkesin malumu.
