10 Kasım 2018 Cumartesi

Çin’in yolsuzlukla mücadele sınavı

07 Kasım 2018 tarihli BirGün gazetesinde yayımlanmıştır


Son ÇKP kongresinden aklımda kalan birkaç şeyden biri, bir Merkez Komite üyesinin yaptığı yolsuzluk üzerine fazla açık sözlü diyebileceğim o konuşma. O konuşmanın yaklaşan fırtınanın habercisi olduğunu ben bile anladığıma göre Parti kadrolarının anlamamış olması mümkün değil. O konuşmayı yapan adam şimdi “Parti Disiplin Denetimi Komisyonu”nun başında. Xi, yolsuzlukla bu çapta bir mücadele başlatmak için kongrede istediği yetkileri alana kadar beklemeyi tercih etmiş gibi görünüyor. Sivil bürokrasiden, ordudan, polisten öyle adamlara dokunuyorlar ki, şaşırmamak elde değil. Dönüşüm sürecinde yatırımcılar-sermaye ile “gereğinden fazla” yakın olmanın dejenere ettiği kadrolar tasfiyeye uğruyor. “Yeni solcular” olarak adlandırılan ÇKP muhalifi her renkten komünistin Xi’ye sempatiyle yaklaşmasının bir nedeni de işte bu yolsuzlukla ciddi mücadele. (Diğer iki neden, ekonomide kamunun payını azaltmak yerine dikkate değer ölçüde artırmaya yönelik politikaları ve yoksullukla mücadeleye verdiği önem).

Yine de yolsuzlukla mücadele basın (ve sivil toplum) olmadan, sadece devlet eliyle tam olarak başarılabilecek bir iş değil. Gazetecilere “Elinizde yolsuzlukla ilgili bilgi-belge varsa, bunları yayınlamak yerine polisle, savcıyla işbirliği yapın. Onlar işlerini bitirdikten sonra yayınlarsınız” demek bana gazeteciliğin kamuyu bilgilendirme görevi yerine bir nevi jurnalcilik gibi geliyor... Böyle davranan gazeteciler “polisle işbirliği yaparak yolsuzluğu ortaya çıkardıkları için” polisten plaket ve para ödülleri alıyor, hem de törenle.

Parti Disiplin Komisyonunun savcılığın yapması gereken işlere karıştığına dair eleştiriler var. Disiplin Komisyonu, “Biz, Parti içi disiplin suçu denetimi yapıyoruz, savcılık değil. Elde ettiğimiz delilleri yargıya teslim ediyoruz, gerisi onların görevi” cevabı veriyor. Komisyonun “disiplin suçu” dediği suçlamaların çok büyük bir kısmını bir şekilde akçeli işlere bulaşmak oluşturuyor.

Singapur ve devlet eliyle cinayet
Malezya hükümeti, uyuşturucu satışı nedeniyle Singapur’da İdama mahkûm edilen bir vatandaşının iadesini talep etti (Suçlu, işitme engelli olduğu için “insani nedenlerle” iadesini istedi). Singapur hükümeti bunu fırsat bilerek idam cezası konusunda halkın tutumunu ölçmek amaçlı bir araştırmaya yapmaya karar verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Asya sorumlusu, “İnsan hakları konusunda iyileştirici adım atmak için halka danışılmaz. Halka ‘bu caniliğe devam mı edelim yoksa uygar insanlığın değerlerini mi benimseyelim?’ diye bir soru sorulamaz. Devlet uygar dünyanın değerlerine göre kararını verir… Umarım bu araştırmayı idam cezasından yana olan görüşlerini desteklemek amacıyla yapmıyorlardır” açıklaması yaptı.

Singapur hükümeti halka yıllardır “İdam cezasını kaldırırsak, uyuşturucu satıcılarının akınına uğrarız” korkusu yayıyor. Oysa idam cezası olmayan Hong Kong narkotik madde trafiği açısından çok daha elverişli bir konumda yer almasına rağmen, uyuşturucu madde ile mücadelede Singapur’a göre çok daha başarılı.
(Not: Singapur’da geçen yıl narkotik madde ticareti suçlamasıyla sekiz kişi idam edildi.)

Kümese tilki girdi
İki yıl kadar önceydi, ABD’nin Çin’e bir “teknoloji hırsızlığı” suçlaması yöneltmesinin ardından, bir Çinli yetkili “ABD’nin ikide bir ‘kümesime tilki girdi yetişin!’ diye avaz avaz bağırmasından gına geldi” diye dalga geçen bir açıklama yapmıştı. Oysa bu açıklamadan kısa bir süre önce Çin, kendi geliştirdiği “Kuantum İnternet teknolojisi”sinin sırlarını çalmaya çalışan 3 ABD’liden bahsetmişti.

Geçen hafta, bir Tayvan ve bir Çin firması ABD yetkilileri tarafından “yarıiletkenler alanında faaliyet gösteren bir ABD firmasından 8,75 milyar dolar değerinde teknoloji hırsızlığı yapmakla” suçlandı. Yine geçen hafta, bir Çin istihbaratı yetkilisi ve iki hacker ABD’de jet motorlarına ilişkin teknolojik sırları çalmaya çalışmaktan tutuklandı. Bence çalmış olma ihtimalleri yüksek. Çinliler genellikle çaldıktan sonra, ABD’liler ise çalmak için ilişkiler geliştirmeye çalışırken yakalanıyorlar. Teknoloji hırsızlığını sadece Çin’in yaptığını düşünmek ABD’lilerin burada özellikle Çin’in askeri teknoloji sırlarını çalmak için neler yaptığından habersiz olmak demek.

Kimin kimden çaldığıyla hiç ilgilenmiyorum. Benim için insanlığın yarattığı değerler tüm insanlığa aittir, ortak malıdır. Bunları, toplumların yararına kullanmak kaydıyla, mülkiyetinde tutan kapitalistlerden çalmak haktır, hatta görevdir. Yukarıdaki örnekteki gibi, kapitalistlerin birbirlerinden çalması ise benim için sadece bir eğlence malzemesi olabilir. Kapitalizm dediğin şey zaten sınırları yasalarla çizilen ve korunan bir hırsızlık değil mi?

Üstüme vazife değil ama yeri gelmişken yazayım: Çin’e yöneltilen teknoloji hırsızlığı suçlamalarının en az yarısı gerçek dışı. Çünkü Çin’de yatırım yapabilmenin ilk koşulu “teknolojini Çin’le paylaşmak zorunluluğu”dur. Çin’le paylaşılan bu kapsamdaki teknolojinin bile teknoloji hırsızlığı diye yayıldığı çok olur.

Vietnam, sesiz ve derinden…
Sanırım önümüzdeki on yıl içinde Vietnam bize büyük bir sürpriz yapacak. Bu sürprize üniversitelerin küçük çaplı Ar-Ge merkezlerine ek olarak kurdukları işlevsel İnovasyon merkezleri kaynaklık edecek. Buralarda ilgili teknolojik bilgilerle donatılmış yenilikçi girişimciler yetişiyor. Çin’den de destek alan bu merkezlerin kapısı girişimcilere her türlü desteği sunmak için sürekli açık. Projesini deneyip başarılı olanlar da var, denemeye devam edenler de… IBM, Microsoft gibi teknoloji devi ABD firmalarının Vietnam’a gösterdikleri ilginin bir nedeni de bu olsa gerek. Mike Pence’in Çin-Vietnam ilişkilerine kama sokmak için yaptığı “rüşvet teklifli (Çin’den uzaklaşın, kıyılarınızı ABD’ye açın yardım edelim)” ziyaret işe yaramadı ve yaramayacaktır. Yani ilginin nedeni bu olamaz. Ticaret savaşları, Çin’in teknolojik dönüşümü gibi etkenler ise zaten herkesin malumu.

5 Kasım 2018 Pazartesi

Köprüden ileri teknoloji geçti

31 Ekim 2018 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır



Hong Kong (HK)-Macau-Zhuhai köprüsü, Başkan Xi Jinping’in de katıldığı basit bir törenle açıldı. Beni şaşırtan Xi’nin açılışa katılması. Zira yol, köprü, havaalanı gibi işler burada ufak işlerdir ve açılıştan çoğu zaman Başkan’ın haberi bile olmaz.

Görünen o ki, Xi, Güney Çin’e köprü açılışı için gelmemiş. Shenzhen’de elektronik-ileri teknoloji firmalarıyla yaptığı toplantılarda söyledikleri, açıklamaları, yeni bir serbest ticaret bölgesi (Büyük Körfez Bölgesi) planına dair sözleri HK-Shenzen bölgesinin Çin’in ileri teknoloji üssüne dönüşeceğini gösteriyor. Halihazırda, Shenzhen, Çin’in elektronik, ileri teknoloji ürünleri üretim merkezi durumunda. Şimdilerde, çoğu kamu yatırımı olan ileri teknoloji firmaları bir plan çerçevesinde yeniden yapılandırılıyor. Bunun en görünür örneği, dünyanın 3. büyük çip üreticisi ZTE’nin yüzde 36 hissesinin Tsinghua üniversitesi tarafından “Shenzhen Kamu Yatırımı Platformu”na devredilmesi. ZTE, Tsinghua Üniversitesinin 25-30 yıllık Ar-Ge sürecinde yarattığı birçok değerden biri ve yüzde 51 hissesi üniversite bünyesindeki Tsinghua Holdings aitti. Şimdi üniversite yüzde 15’lik bir hisseyi kontrol edecek. Diğer 12 üniversiteye ait benzer işletmelerin hisselerinin bir kısmı da aynı şekilde ilgili “Kamu Yatırımı Platformu”na devrediliyor.

“Büyük Körfez Bölgesi” projesinde bahsedilen o körfez, köprünün üzerinde uzandığı Lingdingyang körfezi. Şimdi bu bölgede HK havaalanına komşu sayılabilecek Lantau adası yakınında 2600 hektarlık yerleşim amaçlı bir yapay ada planlanıyor. Bir ay kadar önce, sıkı çevreci anarşist ruhlu Mei’ye “Muhtemelen körfezde birbirine köprü/metro ile bağlanan yapay adalar göreceğiz. İş bu köprüyle bitmeyecek” dediğimde, “inşaat kodamanlarından komisyon mu alıyorsun” demişti. Bence, moda deyimle bir “konsept” çerçevesinde yürütülen bu “ileri teknoloji üssü” projesi bu adayla da bitmeyecek. Belki de her biri ileri teknolojinin farklı alanında uzmanlaşmış yapay adalar göreceğiz.

Deprem, İslamcılar, eşcinseller
Malezyalı devrik politikacı Zahid Hamidi (devrik İslamcı başbakan Najib Razak’ın yardımcısı. Hani evinden milyonlarca Dolar-Euro çıkan alnı secde görmüş şu hırsızın), Endonezya’da çok sayıda can kaybına neden olan deprem ve tsunamiyi (28 Eylül) eşcinsellere bağladı. “Deprem bölgesinde (Palu) binden fazla eşcinsel olduğu söyleniyor. Sonunda bütün bölge harap oldu. Bu Allah’ın verdiği bir ceza” dedi. Hak ettiği cevabı Hong Kong LGBT’den aldı: “Kariyerini bir doğal felaket veya eşcinseller bitirmedi. Hırsızlıktan tutuklusun”. Birkaç hafta önce, bu ilkel adam hakkında 26 milyon dolarlık bir yolsuzluk davasında 45 suçlama yapıldı.

Oysa eşcinsel ilişkilerin dünyanın her yerinde İslamcılar arasında çok yaygın olduğu ifşa olan vukuatlardan bile görülebiliyor. Üstelik bu ilişkilerin çoğu rızaya dayalı ilişki değil şeyh, mürşit vs iddiasındaki “yüce iman sahipleri”nin mürşit-mürit ilişkisinde ve vakıf, dernek, yatılı kurs gibi yerlerdeki taciz-tecavüzleri. Yani eşcinsellik lanetlenmesi gereken bir şeyse, sizin aranızda neden bu kadar yaygın...

Göçmen avcısı köpekbalığı
“Tefeci”nin İngilizce karşılığı “loan shark”. Türkçeye birebir çevrildiğinde ortaya “borç veren köpekbalığı” çıkıyor. Bence çok yerinde bir tanımlama, tam da HK’da ev işlerinde çalışan Endonezyalı ve Filipinli yoksul kadınları avlayan köpekbalıkları gibi.

Zor şartlarda çalışan bu göçmen kadınların aldıkları ücret HK için çok düşük: Ortalama 5000 HK Doları (640 Dolar). Ailelerine daha fazla para göndermeleri gerektiğinde (ki sıkça olur) genellikle bu köpekbalıklarının eline düşüyorlar. Alabildikleri en fazla borç, 6 ayda geri ödenmek üzere ve yüzde 125 faizle 4000 HK Doları. Borca karşılık olarak pasaportlarını rehin veriyorlar. Geçenlerde polis bu köpekbalıklarından birini yakaladı. Zulasında 850 göçmen kadının pasaportu çıktı.

Bu adamlar yasa dışı çalıştıkları için hapis (10 yıl) ve para cezasına (5 milyon HK Doları) ek olarak, kaynağını açıklayamadıkları paralarına da el konur. Bu para çoğunlukla Çin’den HK’a gelen kara para. O para HK’a geldiği sürece, bir köpekbalığı gider diğeri gelir…

Huawei Hindistan’da
Çin’in yükselen yıldızı patronsuz holding Huawei (yüzde 98,56 hissesi çalışanlara, 1,44’ü holding CEO’suna ait) Hindistan’da bir cep telefonu fabrikası kurmaya karar verdi. Yani Çin’in bölgede en ciddi sorun yaşadığı ülkede… Çin ile Hindistan arasında arada bir alevlenen bir sınır anlaşmazlığı var. Hindistan’da faşistlerin iktidara gelmesiyle sorun daha da büyüdü.

Bildiğim kadarıyla, Çin, bugüne kadar yurtdışında petrol-maden çıkarmak ve yol köprü, demiryolu, baraj vs gibi altyapı işlerinden başka bir yatırım yapmadı. Ülke dışında sanayi yatırımı yapmayan, üretim ve karlılığı ülkede tutup kendi halkıyla paylaşmayı ilke edinmiş Çin şimdi Hindistan’da sanayi yatırımı yapıyor… Çin’in yurtdışı yatırım politikasında bir değişikliğe gidip gitmediğini görmek için biraz beklememiz gerekiyor.

Geçenlerde okuduğum bir Çinli iktisatçı akademisyen “Ticaret savaşının getirdiği kısıtlamalardan kurtulmak için üretimimizi yurtdışına taşımayı da düşünmeliyiz” diyordu. Neden bu da olabilir ve bu konuda Huawei devasa pazar ve nispeten ucuz işgücü cenneti Hindistan’ı seçmiş olabilir.

ÇKP, gelişen ekonomik ilişkilerin siyasi sorunları yumuşatacağına ve çözümü kolaylaştıracağına inanır. Yani bu yatırımın ekonomik bir karar olmaktan öte siyasi bir karar olma ihtimali de var. Bu durumda, Hindistan’da daha fazla Çin sanayi yatırımı beklenebilir.

Anekdot
İktisatçı akademisyen dostum Zhou “Sizinkiler iflasın eşiğine getirdikleri, finans kapitalin yakın zamanda belki iflas açıklaması bile isteyebileceği zayıf düşmüş bir ülkeyi değil sanki en şaşalı zamanındaki Osmanlı İmparatorluğu’nu yönettiklerini sanıyorlar. Bu nasıl bir hayal âlemi? Gerçek durumun bir tek sizinkiler farkında değiller” dedi.