19.07.2017 tarihli BirGün gaztesinde yayınlanmıştır
Çin
Dışişleri Bakanı Wang Yi, 2016’da, Çin’in Cibuti’de kurmayı planladığı üs
hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Büyüyen her güç gibi, Çin’in yurtdışına
olan ilgisi de artmaya devam ediyor. Şu anda, tüm dünyaya yayılmış 30 binden
fazla Çin firması var. Diplomasimizin en acil görevlerinden biri Çin’in
yurtdışındaki çıkarlarını korumak ve sürdürmektir. Nasıl sürdürülebilir? Size
açıkça şunu söylemek istiyorum: Çin asla geleneksel (emperyalist) güçlerin
yayılmacı yolunu izlemeyecek ve hegemonya amacı taşımayacaktır. Biz, zamanın
eğilimini (ruhunu) izleyen ve iki taraf açısından da memnuniyetle kabul edilen
Çin’e özgü bir yol keşfetmek istiyoruz.”
Eski
diplomat (yeni akademisyen) dostum Hua, yukarıda geçen “Çin’e özgü bir yol”
ifadesini şöyle özetliyor: “Çin, emperyalizmin aksine, ülke kaynaklarının
yağmasına değil kaynakların keşfedilmesine veya var olan kaynakların iyi
değerlendirilmesine ve yaratılan zenginliğin adil paylaşımına dayalı bir model
sunuyor.” Bu modelin, Çin’e kazandırdığı “Kaynak talancısı” kötü şöhreti
dışında, bugüne kadar pek fazla sorun çıkarmadan işlediği söylenebilir. Bu kötü
şöhretin nedeni, hammadde kaynakları yatırımcısı bazı Çin firmalarının bazı
ülkelerde çevreye ve toplumun duyarlılıklarına dikkat etmeden, hoyratça
faaliyet göstermeleridir. Afrika Kıtasından hammadde çıkaran/alan, bunun
karşılığında mamul madde satan ve altyapı yatırımları dışında (en azından
şimdilik) başka pek yatırım (sanayi) yapmayan Çin’in, “kaynak talancısı”
şöhretini bu açıdan da hak ettiği söylenebilir. Çin’in bu durumun farkında
olmadığını düşünmek o keskin ÇKP zekâsını hafife almak olur. Peki, Cibuti üssü
Çin’in Afrika Kıtasıyla olan bu hafif pürüzlü ilişkilerinde ciddi bir farklılık
yaratabilir mi? Çin sınırları dışında sanayi yatırımları yapmaktan uzak duran,
ihracata dayalı ticaret (ve altyapı ve hammadde yatırımları) üzerinden kurulan
ilişkiler nasıl ve ne kadar bir farklılık yaratır bilemiyorum. Bilimsel,
teknolojik içerik taşımayan ekonomik ilişkiler bir tür çarşı-pazar ilişkisi
sayılır ve kalkınmaya anlamlı katkı sağladığı görülmüş şey değildir (Şayet
kalkınmadan sadece zenginleşmeyi ve yol-köprü yapmayı anlamıyorsak).
Yeni bir Hong Kong
Hükümet
ve basında henüz pek dillendirilmese de, resmi ağızlarda Cibuti için “Doğmakta
olan yeni bir Hong Kong (HK)” öyküsü anlatılıyor. Bu, HK, Çin ve Afrika’nın
dört bir tarafından birçok firmanın bu serbest bölgeye akın etmesi demek. Yani,
bir şey üretmeyen, ticaret ve finansla (ve tabii ki inşaatla) zenginleşen bir
ülke. Afrika Kıtasının ihtiyacının tersine giden bir yol... Çin’in avuç içi
kadar bir ülke olan Cibuti’ye son dört-beş yıl içinde bir yeni liman, iki yeni
havaalanı, Etiyopya-Cibuti demiryolu, su, gaz ve petrol boru hattı vs
projelerinden oluşan on beş milyar dolarlık yatırım yaptığı belirtiliyor.
Şimdilik tek şubesi Cibuti’de açılan Silkroad International Bank (Uluslar-arası
İpek Yolu Bankası) için aktarılması planlanan sermaye buna dâhil değil. “Deniz
İpek Yolu” faaliyete geçtiğinde bütün Ortadoğu (İran ve Pakistan dâhil) ve Afrika
Kıtası Çin malları almak için Cibuti’ye akacak. Her gün milyonlarca doların
aktığı yeni bir Hong Kong doğacak, anlatılan öykü kısaca bu.
Önümüzdeki
yıllarda yatırımların artması ve zenginleşmenin Afrika Kıtasının içlerine doğru
da yayılması bekleniyor. Bir Çinli akademisyenin ifadesiyle, “Cibuti, Çin’in
Afrika Kıtasıyla karşılıklı ekonomik ilişkilerini geliştirmek için ayak bastığı
yer”dir. Karşılıklı ekonomik ilişkileri geliştirecek ve zenginleşme sağlayacak
araç ise “Deniz İpek Yolu” projesi. Bu kadar hazırlık ve gürültü de zaten
öncelikle onun için.
Cibuti’de
kurulan tesis bildiğin askeri üs; ama bu ifadeyi kullanmamak için büyük özen
gösteriyorlar. Bunun yerine, “Bölgede uluslar-arası görev gücündeki Çin
askerleri için bir lojistik destek tesisi” demeyi tercih ediyorlar ve “Büyük
ölçüde sivil amaç güttüğünü” de mutlaka ekliyorlar. Dışişleri Bakanlığı
sözcüsünün, “Ayrıca, bu üs Cibuti’nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda
bulunacak” demesi gibi… Üssü tanımlarken ortaya çıkan kafa karışıklığı ve
birbirinden farklı amaçlar ifade etmeleri “emperyalist amaçlar gütmekle”
damgalanmak korkusundan kaynaklanıyor.
“Emperyalist
niyet” ÇKP’nin çok hassas olduğu ve her kongrede lanetlediği bir konudur. Bu üs
hakkında her konuşan-yazan Çin’in böyle bir niyet taşımadığını anlatmak için
ciddi mesai harcıyor. Örn. bir uzman-akademisyen şunları söylüyor: “Çin’in dış
politikasını yanlış yorumluyorlar. Çin’i, emperyalist amaçlar güden ve bu
yüzden ABD ile nüfuz kavgası yapan-köşe kapmaca oynayan bir ülke olarak
anlayanlar ve anlatmaya çalışanlar ciddi bir hata yapıyorlar. Çin’in ABD’nin
küresel düzeyde askeri üs kurma modelini izlemeyi ya da diğer ülkelerin
içişlerine karışmayı planladığını söylüyorlar. Cibuti’deki tesisler, Çin’in
Afrika’daki ekonomik çıkarlarını korumak ve bölgesel barışın korunmasına
yardımcı olmak içindir, başka bir amaçla değil. Çin sorumlu bir küresel güç
gibi davranmaya çalışıyor ve bunu öğrenmeye henüz başladı.”
Nereden çıktı bu askeri üs
Öncelikle,
“Deniz İpek Yolu” projesi yüzünden çıktığını söylemek gerekiyor. Bu proje,
ticaret yollarını güvence altına almayı, hammadde taşıyan Çin gemilerinin sorun
yaşamadan seyahat etmesini sağlamayı, Çin ürünlerinin Aden Körfezi’nden güvenle
geçerek Avrupa limanlarına ulaşmasını amaçlayan geniş bir deniz altyapı ağından
oluşuyor.
Üs
projesinin geçmişini anlamak için Mayıs 2015 tarihli “Askeri Stratejisi
Belgesi”ne bakmak gerekiyor. Bu belge, “Çin’in büyük şahlanışını sürdürmesi,
Çin rüyasını gerçekleştirmesi ve ulusal güvenlik ve çıkarları, güvenli deniz
yollarıyla sağlanan hammadde akışına ve küresel ekonomik istikrara bağlıdır…
Çin’in ulusal güvenlik ve kalkınma çıkarlarıyla orantılı modern bir deniz gücü
geliştirmesi, ulusal egemenliğini, deniz hakları ve menfaatlerini koruması,
stratejik deniz güvenliğini sağlaması gereklidir. Kara gücünün deniz gücünden daha
ağırlıklı olması gerektiğini kabul eden geleneksel askeri zihniyet terk
edilmelidir” diyor.
Bir
emekli general prof., bu belgenin meali sayılabilecek şu değerlendirmeyi
yapıyor: “Günümüzde Çin ekonomisi geçmişe oranla çok daha ihracat odaklı ve
ekonomik çıkarlarımız dış dünyaya yayılmış durumda. Sonuç olarak, Çin,
denizyollarının, denizaşırı kaynakların ve Çin vatandaşlarının güvenliğini
sağlamalıdır.” Bu general, Cibuti üssünü “Lojistik destek tesisi” olarak değil
“Askeri üs” olarak anıyor ve “Geçmişte, asla bir denizaşırı üs inşa
etmeyeceğimizi söyledik ancak şimdi bir tane inşa ettik. Neden? Çin, ABD’nin
hegemonya kurma politikasını taklit mi ediyor? Hayır. Değişen uluslararası
güvenlik durumuna uygun olarak Çin’in denizcilik çıkarlarını korumak gerekiyor.”
Görüldüğü üzere, anahtar kelimeler, “ülke çıkarlarını korumak” ve ÇKP için
lanetli bir kavram olan emperyalizmi yani “hegemonya kurmayı” reddetmek.
Başlıktaki soru
Çin
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına, “Askeri Stratejisi Belgesi”nde
bahsedilenlere ve generalin söylediklerine bakarak, düz bir akıl yürütmeyle,
başlıktaki soruya “Evet” cevabı verilebilir. Ne de olsa Pentagon (bir anlamda,
ABD Askeri Stratejisi Belgesi-böyle bir belge varsa) ve ABD’li generaller ve
politikacılar da Suriye’de veya dünyanın başka ülkelerinde/ bölgelerinde
bulunma nedenleri için benzer şeyler söylüyorlar. Sanırım burada üzerinde
durmamız gereken nokta bir yerde bulunmaları değil orada neden, nasıl ve hangi
amaçlarla bulundukları ve ne yaptıklarıdır. “Çin’in Cibuti’de hangi amaçla
bulunduğu”na ilişkin kuşkular hakkıda tatmin edici cevabı önümüzdeki beş-on yıl
içinde alacağımızı düşünüyorum. Şimdilik şunu söyleyebilirim: Çin, ABD ve Japon
emperyalizminin denizden ve çevre ülkelerdeki üslerle kuşatmaya çalıştığı (ama
başarısız olduğu) sınırları, kendi sınırlarının çok uzağına doğru genişletti.
Bundan sonra, ABD-Japon emperyalizmi Çin ile uğraşmak için İpek Yolu Projesiyle
de uğraşmak zorunda kalacaktır. Bu, emperyalizme meydan okumak veya nüfuz
savaşına girişmek midir? Sanmıyorum.
4 yanıt verilebilir
Sonuç
olarak, “Çin Cibuti’de ne arıyor?” sorusuna karşılık olarak şunlar
söylenebilir:
1. Deniz İpek Yolu’nun güvenliğini sağlamak. Çin’in denizyolu
konusundaki dikkati körfez, kanal gibi gemilerin seyahatine sorun çıkarabilecek
bölgelere dönüktür. Dolayısıyla Cibuti üssü, Süveyş kanalından geçişi garantiye
alacaktır. Bölgede korsanlarla mücadele de konunun bir diğer boyutu.
2. Zaman içinde Afrika Kıtasının büyük bölümüne uzanabileceği
bir ticaret üssü kurmak.
3. Afrika Kıtasında yaşayan ve çalışan bir milyon Çinli ve
binlerce Çin firmasının güvenliği için bir adım atmak.
4. Petrol kaynaklarına yakınlık. Dolayısıyla, enerji
kaynaklarını güvenceye almak. Bir ABD’li eski diplomatın “Enerji kaynaklarının
yukarısında (Akdeniz) Rusya, aşağısında Çin” şeklindeki değerlendirmesi, biraz
spekülatif olmakla birlikte, bence dikkate almaya değer.

