21 Ağustos 2016 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Birkaç yıl öncesine kadar, memleket
insanıyla biraz laflamak için fuar alanlarına uğrardım. Çoğunun ortak ve en büyük
sıkıntısı “helal yiyecek” bulamamaktı. Çin hakkında duydukları çoğunlukla yalan
hikâyeler korkularını artıyordu. İçlerinde yanlarında bir-iki haftalık yiyecek
getirenler vardı. Yiyeceğin “helal” olması için domuz (veya diğer haram hayvan)
eti ve bileşenleri içermemesi yeterli değildi; güvenebilmeleri için bir
Müslüman’ın elinden çıkmış olması da gerekiyordu. Son gittiğimde, fuar
ziyaretçileri arasında domuz yağı korkusuyla çağ-kahve içmeyen, sabun bile
kullanmayan, Çinli eli sıkmayan cihatçı kılıklı yobazlar da görmeye başlamıştım.
Bunlar birkaç yıldır buradaki bazı bölgelerde de görmeye başladığımız çok az sayıdaki
Çinli İslamcıların kardeşleri. Sağlam ÇKP aklının etkili müdahalesiyle pek
taraftar bulamasa bile, Çin’de bulduğu delikten sızmaya çalışan küçük bir
İslamcı güruh var. Birkaç ay önce devletin bir “Ulusal Helal Gıda Mevzuatı” hazırlama
düşüncesi bunlara bir nevi görünür olma fırsatı verdi.
“Helal Gıda Mevzuatı”
ÇKP’nin aklına ekonomik gerekçelerle düşen bir konu. Hem dünyada hem de ülke
içinde büyük bir helal gıda pazarı olduğunu görüyorlardı. Müslüman ülkelere
yapılacak ihracat ve Çin’e gelen Müslümanların rahatlıkla yiyebilecekleri
“Onaylı Helal Gıda”nın ülkedeki Müslüman azınlık için büyük bir kazanç kapısı
olacağına inanıyorlardı. Mevzuatı hazırlayıp yürürlüğe koymadan önce kamuoyundaki
tartışmaları izlediler ve azınlıklar konusunda uzman olan akademisyenlerin
görüşünü aldılar.
Bu tartışma sürecinde, birkaç
takkeli erkek ve başörtülü kadından oluşan bir İslamcı Çinli grup Hunan’da
hükümet binası önünde helal gıda konusundaki karışıklığı protesto eden bir
gösteri yaptı. Birkaç küçük gösteri daha oldu ve helal gıda üretimi ve
dağıtımını düzenleyen bir yasa isteğini dile getirdiler. Shanghai ve Ningxia’daki
bu konudaki yerel düzenlemelerin ise doğru düzgün uygulanmadığından yakındılar.
Bir görüşmemizde benim bu
konudaki düşüncemi sordu. Tencere-tavada bile “helal etiketi” (Uygur bölgesi)
görmüş biri olarak endişeli olduğumu söyledim. İslamcıların iki yüzlülük,
fırsatçılık, yalancılık, insani-ahlaki düşkünlükleri üzerine uzun bir nutuk
attıktan sonra, “Bu konu üzerinden görünür olmaya çalışan bu adamların masum
olduğunu düşünmüyorum. Müslümanları en hassas oldukları konulardan yakalayarak
politize etmeye ve böylece en zayıf gördükleri yerden devlet politikalarına sızmaya
çalışıyorlar. Giderek artan sayıda insanın katılımıyla daha çok baskı yapabilecekleri
bir alan elde etmeyi planlıyorlar. Bir kez başarılı olurlarsa, bölgelerinde kendileri
gibi olmayanları sindirmek için her yolu deneyeceklerdir” dedim.
Bir Uygur uzmana göre, “Ne
beş Müslüman Orta Asya ülkesinde ne de gelişmiş batı ülkelerinde böyle bir
yasal düzenleme var. Çin’de en az 10 etnik Müslüman grup var ve yaşam tarzından
ve mezheplerden kaynaklanan farklılıklar yeme alışkanlıklarına da yansıyor. Her
grubun kendine göre bir helal gıda anlayışı var. Örn, bazı Müslüman etnik
gruplar at eti yiyebiliyor”.
Tartışmalar sonunda,
düzenleme “araştırılıyor” denilerek askıya alındı.
Çinliler sağlam bir devlet
aklına sahip olduklarına inanırlar. O aklın kendilerine düşman olmadığını da biliyorlar.
Yarının daha güzel olacağına inanan umutlu insanlar olmaları herhalde bu
yüzdendir…
