21 Haziran 2015 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanmıştır
Semavi dinlere inananların
nereye gittiğini biliyoruz sayılır. Bilmediğimiz tek ayrıntı, hesap görüldükten
sonra yolun ne tarafa sapacağı: Doyumsuz güzellikteki bir vadide yer alan bir
meyve bahçesine Kevser şarabı içmeye mi yoksa AKP’nin yönettiği ve zorbanın
7/24 küfür-kıyamet konuşup havayı zehirlediği bir Türkiye’ye mi?
Çin tarihi, kültürü derken
yolum Çin dinleriyle de kesişti. “Bir semavi dine inanmayan Çinlilerin nereye
gittiği (ahret inancı)” sorusu da bu vesileyle aklıma düştü. Çin dinleri derken
sadece Konfüçyüsçülük, Taoculuk ve bazı yerel inançlardan söz ediyorum. Niyetim
bu dinleri anlatmak gibi çok zor bir işe soyunmak değil sadece bu dinlerdeki “tanrı”
ve “öbür dünya” inancından bahsetmek.
Zamanının
asilzadelerinden olan Kong-Tse’nin (Konfüçyüs) felsefi-dinsel öğretisi devlet
aklı, devlet felsefesi, yönetim ile ilgiliyken ve içeriği gereği üst sınıflara
ve yöneticilere seslenirken, bir kütüphane memuru olan Lao-Tzu’nun sunduğu Taoizm
inancı avama seslenir. (Tse/tzu Çince “usta/bilge” anlamına gelir.
Örn. Mao
soyundan Usta/Bilge Tung). İki düşünürün sundukları iki farklı felsefi-dinsel
öğreti gerçekte yeni din değil eski Çin dininin derlemiş, yeni yorumla bir tür revizyona
uğramış halidir. Her iki din de öncelikle bir ahlak, erdemli yaşam
felsefesidir. Bu nedenle, yaşamda ve genel olarak sosyal yapıda dinin nüfuz
etmediği, kapsamadığı bir alan yoktur.
Çin dinlerinde “Seni, sahip
olduğun ve gördüğün her şeyi ben yarattım. Aranızdan seçtiğim elçiler
aracılığıyla sana emirler tebliğ ettim, o emirlere uy. Uymazsan, dünyadayken
bir şey yapmam ama bu tarafa geldiğinde seni ceza olarak zorbanın musallat
olduğu Türkiye’ye gönderirim, zulüm neymiş görürsün” diye cehennem ile korkutan,
sürekli “bana borçlusun” diye kafamıza kakan, yanlışımızı kollayan ve nefesi
ensemizde bir tek (semavi) tanrı inancı yoktur.
Çin dinlerinde her biri tanrı olan üç temel güç vardır: Gök, yer (doğa) ve insan. Fakat tanrılar bu güçlerle sınırlı değildir.
Bu güç âlemlerinde çok sayıda başka tanrılar da vardır. Bazı bilgeler, toplumun
iyiliği ve mutluluğu için önemli işler yapanlar da ölümlerinden sonra
tanrılaştırılırlar. Tanrılar arasında bir hiyerarşiden söz edilebilir ve en
tepede her şeyin yaratıcısı, ta ilk başlangıçta var olan gök yer alır.
Buraların tanrıları iyi-adil
olmayı, sevmeyi ve saygı göstermeyi, nefsini terbiye etmeyi, bilgelik yolunda
ilerlemeyi, doğa ile uyumlu olmayı ve ona saygı duymayı öğütler. Bunların
aksine davrananlar tanrılar nezdinde makbul insanlar değildir. Örn. tanrılar
öyle herkesin kurbanını, sunağını kabul etmez. Kabul edilmesi için sunanın iyi kalpli
olması şartı vardır. “İyi” olma konusunda Tao’nun şu sözleri çok anlamlıdır: Yoksulluk
zenginlikten, alçakgönüllülük kibirden iyidir.
Ölüm
sonrasına dair inanışlar Çin kaynaklı dinlerinin neredeyse hepsinde ortaktır. Bu
dinlerde ölüm sonrası cezalandırılma inancı (yani cehennem) yoktur. Taoizm
inancına göre “varlık” cisimden ayrılır ayrılmaz aslına, yani ölümsüz olan
cisimsizliğe, kavuşur ve yüce güç (yani Tao) ile birleşir. Yüce güç evrenin ilk
başlangıcında var olan güç/ilkedir. Hem kendini hem de gök, doğa ve insanı yaratan
şeydir. Ruhun Tao ile birleşmesi inancı belki bir nevi ahret inancı olarak
kabul edilebilir. Yoksa bu dinlerde semavi dinlerdeki gibi bir “öbür dünya”
inancı yok. Ölenlerin ruhları, ruhlar âlemine (cisimsizliğe) geçer, ölümsüzlüğe
ulaşır ve aile üyelerinin çevresinde yaşamaya devam ederler.
Çin
dinlerinde büyük ölçüde varlığını sürdüren şu inanış bu dinlerin aslında bir
ahlak, erdemli yaşam felsefesi olduğunun açık işaretidir: İnsan kötülük
yaptıkça ömründen süre (aylar, yıllar) eksilir, iyilik yaptıkça ömrüne süre eklenir.
Bu alış-verişte sıfıra veya eksiye inilince ömür biter. Eksiye geçmiş olarak
ölenlerin borcu geride kalan aile üyelerinin ömründen eksiltilir. Geride
kalanlara böyle bir borç bırakmak aile büyüklerinin en büyük korkularıdır.

