13 Temmuz 2014 tarihinde BirGün Gazetesinde yayınlanmıştır
Bu yazı “Hong Kong’a faşizm
gelir mi?” olacaktı ama laf uzadı ve bir sonraya kaldı. Yine de cevap vereyim: Buraya
faşizm falan gelmez. Faşizm için objektif koşullar dışında bir de sübjektif
koşullar gerekli ki; işte onlar burada yok. Başımızda, siyasi danışmanı
Goebbels, ekonomi danışmanı Rasputin olan ve “muhafazakâr terbiye” ile yetişmiş
(bence ergen kalmış) “İdris Amil” kılıklı bir bitirim zorba yok.
Bu zevatla “terbiye” aynı
cümlede geçince ben bile irite oldum. Lakin, esasını “göster amcaya pipini,
dost-düşman görüp gıpta etsin” içerikli “erkek edep”i oluşturan ve bu adamların
ilkel meşreplerini ifşa eden “muhafazakâr terbiye”lerinden söz ediyorum. Bu
“edepli erkek” davranışları, büyüklerinden aldıkları muhafazakâr terbiyeleri.
O büyüklerinin yerini şimdi
zorba aldı ve siyasi hayatları zorbanın onlara verdiği
“pipi gösterme vazifesi”ni ifa ederek geçiyor.
Baksanıza, akademik titrine bakıp
adam sanacağın zevat bile sahiplerinden bir aferin kapmak için dünya âleme o
terbiyelerini sergiliyorlar.
Sergiledikleri terbiyelerine
karşılık umarım bizden bir “maşallah!” beklemiyorlardır. Onu, sahipleri olan
zorbadan alıyorlar.
Enselerine bir şaplak atıp “Maşallah,
koç gibi!” dediği benim bile kulağıma geliyor. Galiba (vebali boynuna), kullarının
terbiyelerine gıpta ediyor…
Bu hırtların insanlara mide
bulandırıcı gelmelerinin nedeni de, davranışlarının işte bu kadar “edepli” olması.
Açıklamaları, övünmeleri, sırıtmaları, vs. hepsi “aha gösteriyorum, hasetten ölün”
der gibi.
Sinir bozucu olmak için özel
bir çaba harcadıklarını biliyorum ama ne yaptıklarının ayırtındalar mı, ondan
emin değilim. Onlar gibi “edep” sahibi olmayan insanlarda uyandırdıkları mide
bulantısını, zafer kazandıklarına dair kanıt olarak görüyorlar. Çünkü davranışları
hakkında içgörüden yoksunlar; içgörü gelişmiş insanların özelliğidir.
Sinir bozucu olmak amacıyla,
özellikle (akademik titri bile olsa) cahillikleri ve hırtlıkları yüzüne
yansımış tipleri kullanıyorlar: Hem sıfatındaki ifade, hem kişilik özellikleri açısından
en nasipsiz olanları. Yani hiç konuşmasalar veya eli kolu bağlı adama tekme
atmasalar bile, sıfatlarındaki bönlük ve nefret ifadesini görmenin yeterince asab bozucu olduğu adamlar.
Hani “insanın
ruh güzelliği yüzüne yansır” derler ya, işte bunlarda olmayan şey o. Tanrının yüzlerine
bir parça nur serpiştirmekten bile imtina edip “aman, çıksın aradan” diyerek baştan
savdığı, yüz ifadelerini ve ruhlarını oduna eşdeğer kıldığı hırtlar. Akılları
başkalarıyla alay etmeye yetmediği halde, alaya aldıklarını, ezdiklerini, küçümsediklerini
zanneden zekâsı 6 yaş seviyesinde donup kalmış debiller.
Akılları yeter de bu nasipsizlikleri
hakkında bir şey söylemek isterlerse, onlara bu cömertliği yapan ve davasını
güttükleri tanrıya söylesinler. Tanrının vebalini ödemek de biz kullarına
düştü…
Bunların muhafazakâr
terbiyesinde, insanın sadece bir gücün/birilerinin amaçları için bir “araç“ olarak
değeri vardır. Yoksa insana, “insan varlığı” olduğu için değer vermezler. Dolayısıyla,
bu gerilik bataklığından kendine ve diğerlerine saygısı olan, benlik değeri
sağlıklı adamlar çıkmaz. Saygının ne olduğunu bilmeyen, saygı yerine korku (ve
biat) dilini konuşan, değersizlik duyguları içinde kıvranan ve güçlüyle/zorbayla
sembiyotik ilişki sürdüren yanaşmalar çıkar. Bu tipler çoğumuz için sinir
bozucu olsalar da, zorbanın ihtiyaç duyduğu “dava neferi şaplak oğlanları”
olarak çok kullanışlıdırlar. Enselerine bir şaplak atıp “Koçum benim!”
dediğinde, değer gördüklerini zannederler ve zorbanın gözüne daha fazla girmek için
debilite ve arsızlıkları tavan yapar.
En fenası (ve debilite
kanıtı) ise, “muhfazakar terbiye” dedikleri geriliklerini “milletin değerleri” kisvesi
altında makbul kılmaya çalışmaları…
