5 Haziran 2013 Çarşamba

Tarihe kayıt düşen sektör


2 Haziran 2013 tarihinde BirGün Gazeteinde yayınlanmıştır

Bu eve taşındığım ilk gün, gecenin geç saatinde iki bira aldım ve dükkânın önündeki merdivene oturdum. Duvara dayanmak üzereydim ki, işveli bir “Hi” sesine kafamı kaldırdım ve karşımda iç gıcıklayıcı olmaya çalışan bir Çinli kadın gördüm. Halinde, tavrında öyle bir “işbilir profesyonel” edası var ki, üzerinde o kadar sakil durmasa, sanırsın filanca firmanın sinir bozucu pazarlama uzmanı “business lady” konuşuyor.

Bira içer misin” deyip kutunun birini uzattım. Alkol almadığını söyledi. Sohbet, biranın faziletleri, Çin biraları, arpa rekoltesi gibi alâkasız mevzulara uzandı. Baktı ki konuyu sürekli başka yerlere götürüp onun menzilinden çıkıyorum, kısa kesti ve o profesyonel eda ile “ben Lily, işte kartım, kız arkadaş istersen ara” deyip uzaklaştı.

Bu “topu kaleden uzak tutma” tavrımı muhtemelen onu küçümseyen bir “beyaz adam” kibrine yormuştur. Kadın bedeninin “satın alınabilir bir cinsel haz nesnesi” haline getirilmesini onur kırıcı bulduğumu, kadına ve kendime olan saygımın bu alış-verişe engel olduğunu nereden bilsin…

Sonraları, çoğu “masaj salonları”nda çalışan başka kadınlarla da karşılaştım. Bu salonlar aradıkları “masör”ü HK’da kolay bulamadıkları için çalışanların çoğu Çin’den ve diğer Asya ülkelerinden gelenler. Bu salonlarda çalışmak kadınlara burada barınabilme imkânı sağlıyor. Kalan zamanlarında birçoğu kendisi için “”e çıkıyor. Yolu evimin önünden geçenler benden iş çıkmayacağını anladıkları ve kendileriyle "insan" gibi iletişim kurduğumu bildikleri için rastlaştığımızda artık iki satır sohbet ediyorlar. Yaşadıkları onca “yağma”ya katlanabilmek için ruhlarına zırh giydirmiş bu kadınlarla ayaküstü laflamaktan öte sohbet edebilmek uzun zaman ve çaba gerektiriyor. İnce ruhlu kız Qui’den sonra artık böyle bir niyetim yok.

Çin’deki fuar dönemlerinde HK’a gelen yabancıların sayısıyla birlikte bu kadınların da sayısı artıyor. Yabancılara, çoğunlukla batılılara, kırık dökük bir İngilizceyle “masaj ister misin” diye çekingence soran kadınlar görüyorum. Buralarda teklifin yöntemi bu. Bizdeki ve batıdaki gibi rahatsız edici düzeyde rahatlık buralarda yok.

Anlamak niyeti olan birisi için kırılganlıkları, yalnızlıkları, toplumun dezavantajlı kesimlerinden geldikleri ilk bakışta fark ediliyor. Bilindiği üzere, "orospuluk" payesi sadece toplumun en dezavantajlı kesimlerinden gelen bu kadınlara veriliyor. Bir de bu işin saltanatını sürenler var ki, onlarla böyle ayakaltlarında karşılaşmak mümkün olmaz. Onlar pahalı mekânlarda, paralı adamlarla “seviyeli ilişki” yaşarlar. Yurtdışı seyahatleri, pahalı hediyeler, yatağa yosma girip şarkıcı, oyuncu, yazar çıkmak karşılığında iş tutan bu "erbap” taifesi bu payeden azade.

Burada söz konusu olan sosyal statü ve fiyat. Kapitalizmin terimleriyle ifade edersek şöyle oluyor: “Marka değeri” (sosyal statü) ve “değişim değeri” (fiyat). Şayet sosyal konumun ve fiyatın yüksekse, “orospuluk” damgası da üzerine yapışmıyor.

Bu kadınlar artık eğitim kurumlarının da ilgi alanına girdi. Bazı batı üniversiteleri irfanlarını artırsınlar diye öğrencilerini geneleve götürmüşler. Akıl eden âlime bravo! "Kapitalizm işte bu’dur ve böyle işler" demenin daha basit ve etkili bir yolu sanırım yoktur. Göründüğü kadarıyla eğitim sistemi yavaş yavaş doğru yolu buluyor.

Bu eğitim sistemi şakasını Qui’ye anlatsam ne derdi acaba. Muhtemelen anlamaz ve lâfı “küçük kızının iyi bir eğitim almasına” ve “onun yaşadığı kaderi yenmesine” getirirdi.

Bu geç saatte onu hatırlamak ağır geldi, çıkıp iki bira içeyim...