Milliyet Gazetesi´nde 11 Eylül 1988 günü “12 Eylül
1988, Bir Tarih 3 İsim“ başlıklı bir yazı dizisi yayınlanmıştı. Yazan, Ahmet
Kahraman’dı. Ahmet Kahraman, yazısının başında, 1988 yazında bir gün, orta
yaşlı bir adamın Milliyet Gazetesi´ne geldiğini ve daha oturmadan „Sağcısıyla,
solcusuyla, bütün insanlardan özür dilerim“ diyerek, bir solukta “Ben bir
işkenceciyim. İnsanlara işkence yaptım. İşkence yaptıklarımdan özür dilemek
için gazeteye ilan vermek istiyorum.“ dediğini anlatıyordu. İsmi, Albay
Raci Tetik olan bu adam “Pohpohlayıp, kullandılar beni.” diyor ve gazeteci
Ahmet Kahraman daha sonra onunla İzmir´deki evinde önemli bir röportaj
yapıyordu.
Ben Feda oldum
“İşkence, 12 Eylül´den sonra dünya çapında
tartışılan başlıca olgulardan biriydi. İşkence deyince, akla gelen merkezlerden
biri de, Ankara´daki Mamak Askeri Cezaevi´ydi. Bu cezaevinin komutanı Albay
Raci Tetik´ti. 12 Eylül´ün yıldönümünde Raci Tetik´le konuştuk. Tetik garip bir
“pişmanlık” içindeydi. Yaptıklarını yok saymıyordu. “İyi oldu” da demiyordu,
açık seçik. Sadece “ben görevimi yaptım” diyor ve ekliyordu: „Ben feda oldum.“
„Ama Bu Bir Savaştı“
- Mamak hiç aklınıza geliyor mu?
- Gelmez olur mu? Mamak´ta hiç iyi bir hatıram
yok. Mamak´ı isteyerek, severek yapmadım. Ama ben, o şekilde yapılması
gerektiğine inandım.
- Tanık olduğunuz dövülme olayları, işkenceler
aklınıza geliyor mu?
- Tabii gelmiyor değil, geliyor.
- Hatırlayınca rahatsız oluyor musunuz?
- Tabii aradan zaman geçiyor. Yalnız o aklıma
geldiği zaman rahatsız oluyorum. Sonra mantığımı çalıştırıp, benim başıma
gelenleri de hatırlayınca, o zaman rahatlıyorum.
- Siz ne gibi acılar çektiniz?
- Orada görev yapmadıktan sonra anlayamazsınız.
İmkanı yok anlayamazsınız. Komutanlarımız öyle layık gördüler. Kapalı yerde
görev yapmak istemezdim. Hapishanede değil, açık yerde görev yapmak isterdim.
- Sizin görev yaptığınız sürece Mamak´ta kaç kişi
öldü?
- (uzunca bir bekleme) Çeşitli şekillerde ölenler
var. Tünel kazarken yakalanan biri öldü. Biz her operasyondan sonra tutukluları
doktor muayenesinden geçiriyorduk, ne olur olmaz diye. Onun da öyle oldu. Onu
arkadaşları yapmış. Hastahanede ölenler var. Kalpten ölen oldu. Işkenceden
değil.
- İlhan Erdost?
- O bir talihsizlikti. Daha önce birçok eyleme
katılmış, aşırı sağcı bir erle, acemi bir astsubay yapmış.
- Mamak´ta tarihte eşine rastlanmayan işkencelerin
uygulandığı öne sürülüyor...
- Öyle bir ortamdı ki. Yukarısı öyle uygun bulmuş,
beni tayin ettiler. Benden önce belki uygununu bulamamışlar. Belki de görevden
kaçmayacağımı bildikleri için uygun bulmuşlar. Benden önce bir senede altı
komutan değişmiş. Geldiğimde görev yapılmıyordu. Başa geçtim. Örnek oldum.
Talimatnameleri, kanunları uygulamaya başladım. Sıkıyönetime, askeri savcı ve
hakimlere danışarak görev yaptım. Ama orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk
gemisi ve yat kulübü değildi. Benden öncekiler iyi davrandıkları için başarılı
olamamışlar. Mecburdum astlarıma inisiyatif vermeye. Verince anormal işler
olmadı değil, oldu. O talihsiz olaylara ben de çok üzüldüm. Ama bu bir
savaştır. Savaşta her zaman iyi şeyler olmaz.
- Mamak´tan çıkanların anlattıklarına göre orada
yaşam, dayak ve işkence üzerine kuruluydu. Gün boyu işkence, dövme...
- Günün her saatinde olmaz. Çünkü koğuşlar,
tecrithaneler kapalı. Ancak sayımlarda, mahkemelere gidip gelirken erlerle
karşı karşıya gelirlerdi. Koğuş kapalı. Nöbetçi her saat dövemez.
- Arama gerekçesiyle, sayım diye günün her
saatinda koğuşlara baskınlar düzenleniyordu. İçeriye giriliyordu...
- Tabii. Mesela ihbar geliyor. Onun için
beklenmez. Geceyse gece, gündüzse gündüz. Gece yarısıysa gece yarısı...
- Galiba günde birkaç kez ihbar geliyordu...
- Sıkça ihbar geliyordu.
- Tutuklu Mamak´a ayak atar atmaz dayak ve
işkenceyle yüz yüze geliyordu. Kafesi biliyorsunuz değil mi?
- Kafes tutukluların koyduğu ad. Aslında oranın
adı ilk işlem yeri.
- Ve orada ilk dayak başlıyordu…
- Tabii adamlar gelir gelmez orada yaygaraya
başlıyorlar. Tutuklu geldiği zaman orada resimleri çekiliyor. Tıraş oluyor.
Üstü başı, malzemelerinin yazılması lazım. Cezaevi talimatı okunur. Yanaşık
düzen eğitimi orada başlıyor. Sağa dön, sola dön burada öğretiliyor. Bunları
öğretmek için zor kullanılıyordu. Mesela saçını kestirmek istemeyenler
çıkıyordu. Küfreden çıkıyordu. Buna karşı zor kullanmak mecburiyeti çıkıyordu.
“Ben bir işkenceciyim!”
„Bizim oradan altı kişi idama gitti. Hayır
idamlarında bulunmadım. Biz onları yolcu ediyorduk. İdamlar Ankara´da sivil
cezaevinde oluyordu. Ben 1980 Temmuz´unda Mamak Cezaevi komutanlığına atandım.
12 Eylül´de bu görevdeydim. Benden önce tam altı albay, bir yıl içinde bu
görevi terkedip gitmiş. Kimi ülser olmuş, kimi kalp hastası. Ama ben
kaçmadım.12 Eylül´den nasıl mı haberim oldu? 11 Eylül günü, saat 17 sıralarında
bir toplantı yapıldı. Toplantıdan çıkınca hemen cezaevine gittim.
Hazırlıklarıma başladım. Görevlilerden kimseyi evine göndermedim. Ertesi gün
tutuklular gelmeye başladı. Önceleri yer dardı. Sığdıramıyordum tutukluları.
Fakat devletimiz buna da çare buldu. Bir ay içinde yeni bloklar yapılınca, yer
bakımından rahatladık. Kaç kişi mi gelip geçti? Benim kaldığım dört sene
boyunca Mamak´tan 31 bin küsür tutuklu gelip geçti. „
- Siz kafese sokulan tutukluların bağırıp
çağırdığını söylüyorsunuz. Oysa orada insanlar, gözleri tavana çevrili `esas
duruşta`kıpırdamadan tutuluyordu. Bırakın bağırmayı, fısıldamaları bile `büyük
yasaklar çiğnemek“ demekti. Insanlar bu durumda bekletilirken erler, komut
veriyorlardı: `El dayak vaziyati al`ya da ´ayak dayak vaziyeti al`. Tutuklular
demir parmaklıkların arasından el ya da ayaklarını uzatıyor, erler de var
güçleriyle coplarını indiriyorlardı. Bu `karşılama töreni ilk hoş
geldin`uygulaması mıydı?
- Şimdi şöyle: Kafanın havaya dikilmesi,
cezaevinde gelip geçenleri görmemesi, istihbarat bilgisi edinmemesi içindi.
Tutuklu, kafası havaya baktırılıyor veya arkası dönük tutuluyordu. Konuşma,
monuşma da tabii. Ayrı ayrı yerlere gidilecek. Birbiriyle haberleşmesin diye
idi. Birbiriyle haberleşip, cezaevinin içindeki durumu birbirine aktarmasın.
Hatta dışarıdan aldıkları bir haberi içeri götürmesin. Böyle bazı tedbirler
vardı. O tedbirlere uymak istemeyenlerin ellerini açıp birkaç tane vurulmuştur.
Öyle fazla değil. Ama hakikatler çıksın. Hakikatler gizli kalmasın.
- Ellere ve ayaklara copla vurulduktan sonra da
erler coplarını çekip kafese dalıyorlardı. İnsanları hareketsiz kalana dek
dövüyorlardı.
- Tahrikler olabilir.
- Hangi tahrik?
- Bu adamlar kafeste kuzu kuzu durmuyorlar.
Kudurmuş kurdun demirlere çarpması nasılsa öyle. Durmadan demirlere çarpması
nasılsa, öyle.
- İyi ama onlar zaten polis işkencesinden çıkıp
geliyorlardı. Parmaklarını oynatacak durumda değillerdi.
- Emniyette bazılarına dokunulmuyordu. Onlar
yapıyorlardı. Ötekiler zaten uyuyordu şeye. Emniyette dokunulmayanlar orada her
türlü haltı karıştırıyorlardı.
- Anımsatarak size acı vermek istemiyorum ama,
yine de yönettiğiniz Mamak´a döneceğim. Erkeklere uygulanan işkencenin aynı
kadınlara da...
- Aynı şey yapılmadı.
- Onlar da sabahın altısında kaldırılıyor, gün
boyu askeri eğitimden geçirilip marşlar söyletiliyor, iki de bir
`olmadı`gerekçesiyle dayaktan geçiriliyormuş.
- Şimdi şöyle: Operasyonlar (dayak atmalar) oldu.
Öyle direndiler ki, erkekler o kadar direnemediler.
- Mamak´taki uygulamalarınız anlatılırken, savaşta
bile eşine rastlanmadı deniliyor.
- Savaştaki sıkıntıdan daha çok çektim. Bunlar
bizim kardeşlerimiz ama bir yerde yol ayrımı var. Öteki tarafta (savaşta) durum
öyle değil. Orada namluyu görünce susup pusuyor. Orada insan çılgınca hareket
edemez. Burada öyle değil. Lafla sözle hizaya gelmiyor. Öyle olsa, niye kötü
davranalım.
- Tutukluların bayıltıncaya, hastanelik edilinceye
kadar dövülüp tek tip elbise giydirilmesi olayı da var.
- Saklamıyorum. Oldu. Peki onlar niye
direniyorlar? Devletin talimatına niye uymuyorlar? Demir parmaklıkların
gerisindeki insan, giymek zorundaysa, emirlere uymak zorundadır! Hepsi giydi.
Birkaç grup giymedi. Onlara da zorla giydirdik.
- Sizce işkence iyi bir ceza mı?
- Ceza olmaz. İşkence insanlık suçu aslında.
- Ama uygulanıyordu
- İnsanlar öyle değişik, öyle şey ki. İmkanı yok
şurada, burada. Hele biraz taraf tutuyorsa. Bunlar oldu. Erdost olayında oldu.
O erin oraya girmemesi lazımdı. Kasıtlı girdi. İşkencenin savunulacak bir
tarafı yok elbette.
- Mamak´ta yerin derinliklerinde yaz-kış
rutubetli, kışın dondurucu soğuk hücreler varmış
- Vardı.
- Hesaplarınıza göre, bir insan orada ancak 15 gün
dayanabilirdi.
- Evet
- Tuvaleti de olmayan, bir insanın ancak
sığabildiği bu hücrede siz en çok 12 gün mü tutuyordunuz tutukluyu?
- O da şöyle oluyordu. Hücre cezasını üç kişilik
mahkeme heyeti veriyordu. Bunun için müracaat ediyorduk. Dosyasını
hazırlıyorduk. Mahkeme kaç günlük ceza verirse, o kadar. Kanuna uygun. O da
öyle.
- Hücrede ölen oldu mu?
- Olmadı.
- Siz Mamak´ta ne zaman göreve başladınız?
- 24 Temmuz 1980 günü göreve başladım. Dört sene
burada görev yaptım. Ben talimatnameleri olduğu gibi uyguladım. “Biz
(tutuklular) asker değiliz” dediler. Bunun üzerine bizzat savcılarla konuştum.
„Asker tutuklu sayılırlar“ dediler. Gerekeni yaptım. Elbette hatasız iş olmaz.
Hatalar olmuştu.
- Talimatnameler Genelkurmay´dan mı geldi?
- Tabii. Eldeki Askeri Ceza Kanunu´nun iç hizmet
yönetmeliğinden alınarak yapılmış bir talimatnameydi. Kısa bir şeydi. Aynen onu
tatbik ettik. Ama suç işlediğinde asgarisini değil, azami cezayı uyguluyordum.
Örnek olsun diye. Disipline sokmak için. Ona göre cezalandırılmış olabilirler.
Mamak Cezaevi Komutanı Raci Tetik, 1988 yılında
Ahmet Kahraman`a Mamak Cezaevini işte böyle anlatıyordu. Genelkurmay Askeri
Ceza Kanunu İç Hizmet Yönetmeliği´ne göre sağcı, solcu herkes Raci Tetik´in
komutasındaki Mamak’ta bunları yaşadı.
Ahmet Kahraman “İşkence, 12 Eylül´den sonra dünya
çapında tartışılan başlıca olgulardan biriydi. İşkence deyince, akla gelen
merkezlerden biri de, Ankara´daki Mamak Askeri Cezaevi´ydi” diyor ve Mamak
Cezaevi Komutanı Albay Raci Tetik`in cevaplarını yayınlayarak tarihe önemli bir
kayıt düşüyordu.
Kaynak: 11-12-13. Eylül.1988 tarihli Milliyet Gazetesi, Ahmet Kahraman, “Bir Tarih, 3 İsim-12 Eylül 1980”